CHP’nin, 38. Olağan Kurultay'ına ilişkin 15 Eylül’de görülecek iptal davası öncesi miting kararı alındı. CHP'nin çağrısı sonucu vatandaşlar 'Büyük Ankara Mitingi için Ankara'da bulunan Tandoğan Meydanı'nda toplandı.
ÖZGÜR ÖZEL: BU MEYDAN DOSTA GÜVEN, OLMAYANA KAYGI VERİYOR
Mitingde konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel şunları söyledi:
Bugün bu meydanda ekmeği küçülen de var, emekliliği çalınan da, geleceğinden kaygı duyanlar da... Bugün bu meydanda emeği çalınanların, onuru kırılanların, yarınlardan korkanların bir dayanışması, kol kola girmesi, omuz omuza durması ve yarına güvenle bakmaları için birlikte olmaları var. Soma da bugün bu meydanda, Hendek de, Hopa da, Akbelen de... Bugün Muğla'da zeytinine, doğasına sahip çıkanlarla birlikte büyük bir mitingde olacaktık. Tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri... Ancak biz gidemedik. Muğla'daki dayanışma bugün bizimle dayanışmak için buraya geldi.
Bu meydan dosta güven, olmayana kaygı veriyor. Tüm otokratlar meydanlardan korkar. Demokratlar meydanları doldurur, otokratlar oturdukları köşeden o meydanı izler ve titrerler. Bugün sarayında oturup bu meydandan korkanlar da var, 12 metrelik hücrelerinden bu meydanla coşanlar, bu meydana inanlar da var.
ERDOĞAN'A SESLENDİ: HİÇ BÖYLE GÖRDÜN MÜ?
Bu meydana sarayından bakana sesleniyorum: Eyy Erdoğan Tandoğan Meydanı'nı hiç böyle gördün mü? Meydana varan bütün bulvarlar sonuna kadar dolu, kimse ayrılmıyor görüyor musun? Bu meydanda senin gibi korkanlar değil, senden korkmayanlar, zulümden yılmayanlar var. Bu meydan korkuyu evde bıraktı.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi'yiz. Cumhuriyet Halk Partisi Kuvay-ı Milliye'den doğan, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin birleşmesinden oluşur. İlk kurultayını Sivas Kongresi sayar, Atatürk'ün deyimiyle o günden beri ayaktadır. Bu parti cumhuriyeti kuranların partisidir. Ancak bu parti cumhuriyetin tek sahibi, o başarıyı paylaşmayan bir parti değil aksine hepimizin dedesini, hepimizin ninesini o kurtuluşa ortak eden, o kuruluşta gören ve cumhuriyete sahip çıkmayı, Atatürk devrimlerine sarılmayı, demokrasiyi ayakta tutmayı tüm partilerden bekleyen bir partidir. Bu anlamda her ne kadar şu an iktidarda demokrasiyi bir amaç değil bir araç olarak gören, 'İşimize geldi bindik, işimize gelince ineriz' diyen, 31 Mart seçimlerini kaybedince ve bir daha genel seçim kazanamayacağını anlayınca demokrasi treninden inen birileri yönetse de son günlerde yaşadığımız bütün süreçlerde iktidarı ilk devrettiğimiz parti Demokrat Parti'nin ziyaretiyle başlayan, DEM Parti'nin, Zafer Partisi'nin ziyaretleriyle, YRP'nin ziyaret talepleri, iyi dilekleriyle, İYİ Parti'nin, DEVA'nın, Gelecek Partisi, Saadet Partisi'nin paylaşımları, telefonlarıyla, TİP ile, EMEP ile, SOL Parti ile omuz omuza Türkiye'nin bütün demokratları demokrasinin tarafındayız.
Tandoğan'dan ilan ediyoruz ki; CHP Türkiye'nin birinci partisidir, ana muhalefet partisidir ama ne muhalefetin patronudur ne her şeyin sahibidir. Bu mücadelede tüm kardeş partilerimizle omuz omuzadır. Hepsine müteşekkirdir.
"47 GÜN HAZMEDEMEDİLER..."
Partimiz yıllarca darbelerin hedefi oldu. Kapatıldı, genel başkanlarımız tutuklandı, hapse atıldı ama her zorluğu milletimizle birlikte yendik. 47 yıl sürdü, ikinci parti olduk birinci parti olamadık. Seçimleri kazanamadık. Ancak demokrasiden şaşmadık. Rakiplerimize darbe yapıldı, darbecilere değil demokrasiye sahip çıktık. 47 yıl sabır gösterdik, millete güvendik. 47 yıl sonra 31 Mart seçimlerinde bir büyük başarıyı, biraz önce alkışladığınız büyükşehir belediye başkanlarımızla, il, ilçe, belde belediye başkanlarımızla Türkiye nüfusunun yüzde 65'ine hizmet imkanı yakaladık. O günden sonra ilk konuşmamızdan itibaren 'Bu savaş değil, bu bir yarıştı. Bu gece bitti' dedik. 'Bu seçimin kaybedeni yoktur' dedik. 'Kimseyi verdiği oya pişman etmeyeceğiz ama vermeyene keşke dedirteceğiz' dedik. Hizmet dedik, yoksula sahip çıkmak dedik, 'Başkanların ceplerinde belediyenin kapısının, kasasının, şehrin altın anahtarı yok CHP iktidarının anahtarı var' dedik. Hal böyle olunca başkanlarımızla birlikte çalışarak örnek hizmetlerle milletin gönlüne girince, yapılan anketlerde seçimin çok ilerisinde sonuçlar alınca karşımızdakiler bizim 47 yıl gösterdiğim sabrı, metaneti, demokrasiye saygıyı 47 ay göstereceklerdi. O günden genel seçim takviminin başlamasına 47 ay vardı. Değil 47 ay, 47 gün hazmedemediler. 47 gün yenilgiyi kabullenemediler.
İlk yenilgilerinde demokrasi treninden indiler. Dünyadaki diğer otoriterleri aşan, onların cesaret etmediği işlere kalkışan bir saldırıya giriştiler. Seçimle otoriterlik kuranlar şimdi seçimsiz bir diktatörlüğe geçmenin hevesi içindeler. Atatürk'ten miras cumhuriyete, demokrasiye, sandığa, çok partili rejime saldırıyorlar. Bu iktidar demokrasi istemiyor. Biliyorlar ki demokrasi olsa sandıktan çıkamayacaklar. Adalet olsa kendi suçlarını örtemeyecekler. Barış olsa bu milleti kutuplaştıramayacaklar. Ama ant olsun ki adaleti de, demokrasiyi de, barışı da biz getireceğiz.
"ELLERİNİ FETÖ SABUNUYLA YIKADILAR, GÜYA O KİRDEN KURTULDULAR"
AK Parti bu ülkeye iyi gelmedi. Önce iktidar oldular, cumhuriyetin tüm kazanımlarını, fabrikaları, şirketleri özelleştirdiler. 'Sıcak para' dediler, başka bir şey demediler. FETÖ ile ortak oldular, devletin tüm kadrolarını ele geçirdiler. 2010 referandumuyla FETÖ ile birlikte anayasayı değiştirdiler. Yargıyı, orduyu, polis teşkilatını ele geçirdiler. Balyoz'daki, Ergenekon'daki zulümleri bu ülkeye yaşattılar. Hatırlayın, bu ülkenin Genelkurmay Başkanına, namuslu subaylarına, amirallerine, generallerine, bu ülkenin bilim insanlarına, iş adamlarına uydurdukları bir kumpasla lekeler sürdüler, kumpaslar kurdular. O tarihlerde bizler 'Ergenekon kumpası, Balyoz kumpası' derken, 'Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, mahcup olacaksınız, darbeyi savunuyorsunuz' diyorlardı. Sonra şımarttıklarının darbesine maruz kaldılar ve çıkıp 'Milletim de Rabbim de affetsin' dediler.
Ellerini FETÖ sabunuyla yıkadılar, güya o günahtan, o kirden kurtuldular. 17-25 Aralık belgeli hırsızlıklarının üzerini örttüler. Tayyip Erdoğan çıktı dedi ki: 'Para milletin cebinden mi çıkıyor yolsuzluk olsun?' Yani diyor ki: 'İş adamlarından toplanan destek paraları var, bunlar yolsuzluk değil. Devletin kasasından çıkmıyor.' Ayakkabı kutularından çıkan paraları önce FETÖ'cüler koydu dediler, üç ay sonra faiziyle geri istediler.
7 Haziran - 1 Kasım arasında bu ülkeyi büyük bir kaosun içine soktular. Her yerde patlayan bombalardan medet umdular. Yüzlerce can giderken anket yaptırdılar ve dönüp tekrar iktidarlarını sağlamlaştırdılar. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, OHAL koşullarında, öncesinde, sırasında, sonrasında dünya kadar şaibeyle, mühürsüz oylarla anayasal sistemi değiştirdiler.
"BARIŞ İSTEYENLERİ TERÖRİST İLAN ETTİLER"
40 yıllık terörün 23 yılının da oldukları halde kendilerini vatansever, barış isteyenleri hain, terörist ilan ettiler. İşlerine gelince müzakere ettiler, işlerine gelince sivil siyaseti hedef gösterdiler. Ama hep barışın umudunu da siyasete alet ettiler. Gün geldi akan kandan medet umdular, gün geldi kanı durduracağız diye siyaset yapmaktan umut buldular. Karşılarında tarihsel bir tutarlılık içinde, iki şeyin renginin olmadığını bilen, ananın gözyaşında renk aramayan, Kürt’ün anasıyla Türk'ün anasını ayırmayan, işçinin alın terinde renk aramayan, Alevi'siyle, Sünni'siyle, sağcısıyla, solcusuyla, bütün emekçilerine sahip çıkan, bu ülkenin yarınlarını eşitlikte, adalette gören bir birliktelik var. O yüzden bu kumpasçılara karşı biz kazanacağız. Bu meydan kazanacak, Türkiye'nin demokratları kazanacak.
EKONOMİ VURGUSU: BU KARA DÜZEN...
Bir kişinin ve onun çevresinin servetini koruması için bir kara düzen kuruldu. Türkiye'yi yasaklara boğan bir kara düzenin içindeyiz. Bu kara düzen kurulmadan önce emeklilerimiz 8 çeyrek altın maaş alıyorlardı. Bugün en güşük emekli maaşı 2 çeyrek altın. Emekli AK Parti öncesine göre 4'te bir maaş almaktadır. Asgari ücret 7 çeyrek altından 2 buçuk çeyrek altına düştü. En düşük memur maaşı 14 buçuk çeyrek altın alırken şimdi 5 buçuk çeyrek altın alabilmektedir. KYK kredisi 1 buçuk çeyrek altınken şimdi yarım gram altın alabilmektedir.
AK Parti'nin kara düzeninde orta direk kaybolmuştur. Emekli öğretmene verdikleri ikramiye eskiden ev alabilmekteyken şimdi beş emekli öğretmen ikramiyeleri birleştirse evi zor alır. Toplumda büyük bir gelir adaletsizliği vardır. OECD ülkeleri arasında enflasyonu en yüksek ülkesiyiz. Avrupa'da ortalama enflasyon yüzde 2, Türkiye'de yüzde 33'tür.
"ERDOĞAN KENDİ ÇIKARLARI İÇİN HER ŞEYİ YAPACAK DURUMDADIR"
Erdoğan'ın çıkarlarıyla milletin çıkarları birbirinden ayrıştı. Karşıt hale geldi. Aslında iyi de oldu. Saflar netleşti. Erdoğan kendi çıkarları için her şeyi yapacak durumdadır. Milletin huzuru ve refahının bozulması da buna dahildir. Tam da bu nedenle millet bu iktidardan desteğini çekmiştir. Millet kendi dertleriyle dertlenen bir iktidar umuduna bel bağlamıştır.
Partimiz 47 yıl sonra Türkiye'nin birinci partisi olmuştur. AK Parti kurulduğu günden itibaren ilk kez yenilmiştir. Milletin kararına saygı duyması, hatayı kendinde araması, bizimle hizmette yarışması gerekirken en kötü yola, en berbat yola tenezzül etmiştir. Millete umut vadedemeyen iktidar, milleti korkutarak, baskı altına alarak ayakta kalmayı tercih etmiş, bunu denemektedir. Bugün Türkiye'de demokrasiyle göreve gelen bir iktidarın demokrasi direğinden inmesinin ve ülkeyi sandıkla değil, baskıyla yönetme tercihinin ağır sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Ne yazık ki iktidara demokratik olarak tehdit olan kim varsa bugün iktidarın hedefindedir. Bir kişi ve onun yanındakiler iktidarda kalsın diye milletimiz ağır bedeller ödemektedir.
"CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZ EKREM İMAMOĞLU'DUR"
İşte bu anlayış, Cumhurbaşkanı adayını belirleyeceğimiz 23 Mart tarihine giderken, bundan dört gün önce 19 Mart tarihinde Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu'nu gözaltına almış, tam dört gün gözaltında tutmuş, 23 Mart tarihi 15 buçuk milyon seçmenle kendisi Cumhurbaşkanı adayı gösterilirken onu demir parmaklıklar arkasına koymuştur. Buradan hep birlikte seslenmek isteriz ki bizim Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu'dur.
Kendisi ve arkadaşlarımız cezaevlerindedirler. Bugün Zeydan Karalar'ın doğum günüdür. Öyle çok kötülük var ki... Doktorlara rağmen tahliye edilmeyen Mehmet Murat Çalık büyük bir tehlike altındadır. Muhittin Böcek sürekli cezaevi ve hastane arasında gidip gelmektedir. Eşinden ayrı, tek çocuğu olan kadın bürokratlarımıza önlerine iddianameler dikilmekte, 'İmza at, Silivri'ye gitme, evladına kavuş' denmekte. Bu iftiraya direnince uzaktaki cezaevlerine gönderilmekte, 28 kişilik koğuşa 42. olarak yatırılmakta, nöbetleşe uyutulmakta, geri çağırılıp 'At artık imzayı' denmekte. Anneler, eşler, kardeşler, kayınbiladerler sırf iftira atmak istemeyenleri yıldırmak için, hasta evlatlar sırf babaları tehdit için, şantaj için içeride tutulmakta. İş adamlarının şirketlerine el konmakta, 'Dededen, babadan gelen şirketi geri istiyorsan, iftiraya imza at' denmektedir.
Aynı FETÖ borsası kurulduğu gibi İBB borsası kurulmuş, adalete araması gerekenler borsalarda pazarlıklara tutuşmuştur. Bunun için bir kez daha şunu ifade etmek isterim ki Tayyip Erdoğan bundan 180 gün önce şöyle dedi: 'Göreceksiniz, bir aya kalmaz, birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar, ailelerinin gözüne bakamayacaklar.' Şimdi buradan, milyonların içindeyim, on milyonların önündeyim, Ankara'nın ve Türkiye'nin gözünün içine bakarak söylüyorum: Bu dava siyasidir, iddialar iftiradır, arkadaşlarımız masumdur, yapılan darbedir, geleceğin Cumhurbaşkanına, iktidarına darbedir. Direneceğiz, direneceğiz, direneceğiz. Arkadayken gördüm, ucu yok, bucağı yok. Muhteşem bir buluşmada milyonlar olarak Ankara'dayız.
"MİLLETİ BU DARBEYE RAZI EDEMEDİLER"
Milleti bu darbeye razı edemediler. Ülkenin yüzde 75'i, dört kişiden üçü bu yalanlara inanmıyor. Bu davaların siyasi olduğunu, bunların iftira olduğunu biliyor. Kendimize güvenimizden hâlen daha yazılamayan iddianamelerin ne kadar boş, söylenenlerin ne kadar yalan olduğunu biliyoruz ve büyük bir özgüvenle tekrarlıyoruz: Buyrunuz, bir iki gün daha açılacak Meclis'te yasal düzenlemeyi yapalım, TRT'de bir kanalı bu mahkemeye tahsis edelim, isteyen bütün özel televizyonlara yayını verelim, iftiralar da canlı yayında atılsın, cevapları da canlı yayında verilsin. Hodri meydan. Partimizin belediye başkanlarını sürekli tehdit edenler, yıllar önce gelmiş, müfettişler incelemiş, temiz raporlarını vermiş, yıllar sonra bir suçtan suçlu aramak yerine bir kişiyi suçlu ilan edip ona suç bulmak için didik didik yapanlar artık siyasete doğrudan müdahale noktasındadır. Aynı iş adamı, aynı iş adamı 378 kez ihale almış. Bunların 75'i CHP'den, hepsinde soruşturma, başkanlar içeride, 303'ü AK Parti'den kimseye dokunmuyorlar.
MHP'nin Kütahya Belediye Başkanı aynı kişiye ihale vermiş. Alın onu da getirin, içeri atın, Silivri'de tutun demiyorum. Dosyasını ayırıp Kütahya'ya yolluyorlar ama bizim Adanalı belediye başkanımızı İstanbul'a getirip Silivri'de yatırıyorlar, dosyalarını yollamıyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi'nden bu iş adamlarının kimi kendinden önce, örneğin Gaziosmanpaşa, kendinden önce ihale alınmış, AK Partililerin oylarıyla gelmiş. O ihalenin hesabını bizden sorup hapse atıyorlar. Ama diğer taraftan çalıştığı CHP'li belediyelere gidip 'Sen de çalışmışsın, ya AK Parti’ye katıl ya Silivri'ye yatır. Ya AK Parti'ye katılacaksın ya Silivri'ye atılacaksın' diyorlar. Biliyorsunuz bu tehditlere direnen kahramanlar olduğu gibi topuklu bulunup tabanları yağlayanlar oldu. Yaptıkları işten emin olmayanlar ve AK Parti'ye teslim olanlar tarihteki yerini aldılar. Ama daha geçen hafta, eşinin yanında Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu'ya 'Ya AK Parti'ye katılacaksın ya sen de hapse atılacaksın' dediler. Bu üçüncü teklifti. Hasan Mutlu, 'Ben belediye başkanlığını ömrüm boyunca hayal ettim. Terzi Fikri gibi belediye başkanı olmaya geldim, haysiyetsizlik yapmam' dedi. Dün sabah gelip Hasan Mutlu'yu aldılar. Bunun için Hasan Mutlu gibi direnler, Ekrem İmamoğlu gibi direnenler, 17 belediye başkanımız gibi direnenler tarihteki yerlerini alıyorlar.
"AK PARTİ SES KAYITÇILARA KUCAK AÇMIŞTIR"
3 gün önce Beykoz Belediye Başkanımız çıktığında 'Bu AK Parti ile anlaşacak' deyip tekrar tutuklanıp kendisi AK Parti'ye geçecek haysiyetsizliği gösterenleri de tarih yazacak. Onlardan hepimiz hesap soracağız. Açık söyleyelim; Recep Tayyip Erdoğan kaybettiği belediyeleri almak için her türlü oyuna, hileye, vesiseye yol vermiştir, imkan tanımıştır. Dün rozet taktığı belediye başkan vekili, onunla birlikte ayrılanların o kayıtlarda olduğunu bilmeden CHP Kongresi'ne ses kaydıyla sataşmaktadır. Oysa AK Parti o ses kayıtçılara kucak açmıştır.
ERDOĞAN'A SANDIK ÇAĞRISI
Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum; Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa, Beykoz, Aydın seni istemiyor. Türkiye seni istemiyor. Düş yakamızdan be adam.
Ve buradan Erdoğan'a sesleniyorum; kendine güveniyorsan -ben güveniyorum-, partine güveniyorsan -ben güveniyorum-, adaylarına güveniyorsan -ben hepsine güveniyorum-... 2 Kasım'da getir sandığı, millet versin kararı. Hodri meydan!
Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum; Eğer cesaretin varsa, kaptı-kaçtı siyasetçi değilsen, siyasi yan kesicilikten medet ummayacaksan Bayrampaşa'ya gel, Beykoz'a gel, Aydın'a gel. Gel koyalım sandığı, millet versin kararı. Seni gidi siyasi yankesici seni. Milletin vermediğini hileyle almak, zorla almak, tehditle almak darbecilerin işidir. Türkiye'ye demokrasiyi getiren parti senin gibi darbeciye, senin gibi cuntacıya meydan okuyor. Hodri meydan!
"ERDOĞAN KİRLİ BİR YOLA SAPMIŞTIR"
Erdoğan Türkiye'de geçmiş inkar, geleceği tehdit eden kirli bir yol açmıştır. Kirli bir yola sapmıştır. Erdoğan bir siyasi parti genel başkanı olduğu halde partisine, ana kademesine, gençlik kollarına, kadın kollarına güvenmek, onlarla siyaset yapmak, onlarla seçim kazanmak yerine kadın kollarından ümidi kestiğini, gençlik kollarına güvenmediğini, ana kademeyle umudu, gelecek iktidarı örgütlemeyi başaramayacağını itiraf etmiş, Türkiye'de hiçbir partide olmayan yeni bir yol kurmuştur. Bu yolun adı yargı kollarıdır. AK Parti'nin tek umudu yargı kolları başkanı Akın Gürlek'tir. Onun yargı darbesidir.
"PİŞMAN OLURSUNUZ..."
Şimdi Recep Tayyip Erdoğan, 'Şikayetçi İBB, şikayet edilen İBB, benimle ilgim var' diyor ya. Söyleyelim. Şikayeti hazırlayan senin adliye koridorlarındaki A takımından, hazırlığı yapan yargı kolları başkanın. Bulduğunuz işbirlikçi, mahkeme eski üyen ve atadığınız kayyım heyetini valilik emriyle, polis eliyle babaevine sokmaya çalışıyorsunuz. Biz kimseyi sokağa çağırmadık. Biz herkesi babaevine sahip çıkmaya çağırdık. Siz babaevinin önünü kapattınız, Atatürk'ün evlatlarını sokakta bıraktınız.
Buradan açıkça Recep Tayyip Erdoğan'a söylüyorum, onun mürekkebinden dökülen İçişleri Bakanı müsfettesine söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi'nin babaevine kimse el uzatamaz. Uzanan elleri biz değil, babaevinin gerçek sahipleri pişman eder. Pişman olursunuz. Kendileri demokrasiden nasibini almamış birileri, siyasi parti nedir bilmeyen birileri bir siyasi partinin İstanbul il başkanlığını 5 bin polisle çeviriyorlar. 'Taşıdık, öteye gidin' diyoruz, işlemi yapmıyorlar. Milleti partimize sokmuyorlar. Demokratik yarışı kazanamadıkları için darbeciliğe girişiyorlar. Ama buradan açıkça söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi kolay lokma değildir. Cumhuriyet Halk Partisi herhangi bir parti değildir. Cumhuriyet Halk Partisi sizin gibi konjonktürel değil, tarihin, milli mücadelenin partisidir, Türk milletinin partisidir. Bu yüzden sesimiz milletin sesidir.
"SİZE TESLİM OLMAYACAĞIZ"
Hangi adımı atarsanız atın, bizden geri adım görmeyeceksiniz. Ne bir adım geri atarız, ne bir kelime eksik konuşuruz, ne 1 santim eğiliriz. Biliriz ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir adım geri atması bu millete 100 yıl geri adım attırır. Biliriz ki biz bir kelime eksik konuşursak siz bu milleti susturacaksınız. Biliriz ki biz 1 santim eğilirsek siz bu millete diz çöktüreceksiniz. Bu millete diz çöktürtmeyeceğiz, size teslim olmayacağız. Bunun için bu meydanı dolduran, Ankara'yı dolduran milyonlarla birlikte buradan açıkça söylüyorum: Bugün hedefte olan sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, Türkiye'deki demokrasidir. Biz Türkiye demokrasisini elbette aslan sosyal demokratlarla, elbette milliyetçi demokratlarla, muhafazakar demokratlarla, liberal demokratlarla, Kürt demokratlarla, sosyalist demokratlarla, Türkiye'nin bütün demokratlarıyla birlikte savunuyoruz. Biz Türkiye İttifakı'yız."
MANSUR YAVAŞ: HAKKINDA İKİ KİTAP DOLUSU YOLSUZLUK YAZILAN BELEDİYE BAŞKANI HAKKINDA İŞLEM YAPILMADI
Mitingde ilk konuşan isim Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş oldu. Yavaş, "İstediğimiz adalet. Başta Ekrem Başkan olmak üzere belediye başkanlarımız tutuklu. İddianameler hazırlanmadı. Bu tutuklulukları anlamak mümkün değil. Tutukluluk istisna olmalı. Rahatsız olan belediye başkanlarımız var, bunun adı artık eziyetten başka bir şey değildir. Adalet herkese eşit olsun. Ankara'da yolsuzluk dosyaları verdik. Yargılanan bürokratlar da var. Hiçbiri tutuklanmadı. Hakkında iki kitap dolusu yolsuzluk yazılan belediye başkanı hakkında işlem yapılmadı. Ailece Ankara’ya çökmüşler. Eşinin vakfına onlarca otopark, gayrimenkul gelir getirsin diye verilmiş uzun süreliğine. Oğlunun birine televizyon, birisine futbol takımı verilmiş. Bunların da finanse edilmesi için yönetim kurulundaki insanların birçoğuna ihaleler verilmiş" diye konuştu.
Yavaş "Açık yargılayın" çağrısı yaptı. Yavaş, "Demokratik tepkilerimiz devam edecek. Belediye başkanlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz, asla yalnız bırakmayacağız. İlk seçimde gerçek adaleti bu ülkeye kazandıracağız" dedi.
İMAMOĞLU'NUN MEKTUBU OKUNDU
Mitingde tutuklu İBB Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun mektubunu CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol okudu. İmamoğlu'nun mektubu şöyle:
"Cumhuriyetimizin başkenti, bağımsızlık mücadelemizin merkezine Silivri'den selam olsun. Sizleri Silivri'deki hücremden özlemle, hasretle selamlıyorum. Vatan, cumhuriyet, bağımsızlık aşkı olan herkes için ankara çok özel bir şehirdir. Bağımsızlıktır, demokrasidir, direniştir. Ankara milli iradeninin kalbidir, Ankara Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Milletçe, cumhuriyet yolculuğuna Ankara’dan çıktık. ‘Ülke, Saray’dan değil Meclis’ten yönetilsin, bir kişinin değil milletin dediği olsun’ istedik. Milletin bu kararını içine sindiremeyenler, kendisini milletin iradesinin üzerinde görenler tarihin her döneminde oldu. Milletimiz, onların hepsine hadlerini bildirdi, yine bildirecek.
19 Mart Darbesi’nden bu yana demokrasi tarihimizin en büyük ve milleti daha da yoksullaştıran en ağır maliyetli siyasi operasyonuna karşı mücadele veriyoruz. İktidarın yargı ve kayyımlar eliyle kendi iradesini millete dayatma politikası; demokrasimizi, ekonomimizi aslında milletin ekmeğini baltalıyor. Devletimizin itibarına, milletimizin birliğine, kardeşliğine büyük zararlar veriyor. Milleti hiçe sayan bu anlayış yüzünden, benim vatandaşım her sabah daha yoksul, daha güvencesiz, daha belirsiz bir hayata uyanıyor. İnsanımız, onların yarattığı kriz ve kaos siyaseti yüzünden artık nefes alamıyor. Yalnız Cumhuriyet Halk Partililere değil, tüm muhalif kesimlere yönelik büyük bir kuşatma var. İktidar, önümüzdeki seçimi, yargı eliyle, bugünden kazanmanın yollarını arıyor. Kurdukları masada, kendi belirledikleri rakiplerle yapılacak, göstermelik bir seçime milletimizi razı etmeye çalışıyor. Bu amaçla, önce milletin seçilmiş temsilcilerine diz çöktürmeye çalışıyorlar. Başaramayacaklar. İl Başkanımız Özgür Çelik İstanbul’da, Genel Başkanımız Özgür Özel tüm Türkiye’de partimizin mücadelesini onurlu, meşru ve güçlü bir şekilde yürütmeye devam edecektir.
Yargı kumpaslarıyla, belediyelerimizi, İstanbul İl Kongremizi ve partimizin Kurultayını lekelemeye çalışanlar, bize bulaştırmaya çalıştıkları iftira çamurunda boğulacaklar. Devletin hukukunu, milletin vicdanını ve Türkiye’nin yarınlarını istismar edemeyecekler. Türkiye’nin bir kişiden daha büyük olduğunu, bu ülkenin asıl sahibinin millet olduğunu göstereceğiz. Bu milletin hak ettiği huzura huzura kavuşması için, her türlü baskı ve zulme rağmen, büyük bir mücadele vereceğiz. Birleşe birleşe, direne direne kazanacağız. Tüm şiddet ve zorbalıklarına karşı, asla onlar gibi olmadan direneceğiz. Hep birlikte türkü söyler gibi, halay çeker, horon teper gibi direneceğiz. Güler yüzümüzle, temiz kalplerimizle, haklılığımıza olan inancımızla direneceğiz. Milletten aldığımız güçle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığımız sorumlulukla direneceğiz.
Bu, milletimizin kendi iradesine, kendi geleceğine sahip çıkma mücadelesidir. Demokrasiyi koruyamazsak, seçimlerin anlamı kalmazsa, milletçe tarihsel kazanımlarımızı yitiririz, geriye büyük bir yıkım kalır. Siyasi yelpazenin neresinde olursak olalım; bu ülkenin geleceği adına hayallerimiz ne olursa olsun, çok önemli ve acil bir ortak görevimiz var: Milletimizin seçme ve seçilme hakkını eksiksiz kullanabilmesini sağlamakla yükümlüyüz. Siyasi rekabeti hukuk içinde ve sadece millet nezdinde yapılır hale getirmekle yükümlüyüz. Bu çerçevede, tüm siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını, işçi ve işveren örgütlerini ‘seçim güvenliği ve demokrasi’ görevinde birlikte hareket etmeye davet ediyorum. Çok geç olmadan, hep birlikte, ortak akılla, ortak kuvvetle hareket edelim, demokrasiye, hukuka ve Türkiye’ye sahip çıkalım.
İnanıyorum ki, bugün göstereceğimiz kararlılık ve dayanışmayla, çok yakın bir gelecekte, bu ülkeye hep birlikte demokrasiyi getireceğiz. Hukukun üstünlüğünü, refahı ve bolluğu sağlayacağız. Hayatın her alanında adalet ve hürriyet hâkim olacak. Çünkü adaletin ve hürriyetin olmadığı yerde insanın değeri bilinmez. Adaletin ve hürriyetin olmadığı yerde vatanın değeri bilinmez. Vakti dolanlar, bu ülkeye verecek hiçbir şeyi kalmayanlar gidecek. Koltuğuna sarılanlar kaybedecek, milletine sarılanlar kazanacak. Umut verenler, bu ülkeyi güzelleştirecek olanlar, milletine sevgi, saygı duyanlar gelecek. Ama millet bize hangi yetkiyi verirse versin, bize yapılanları biz kimseye yapmayacağız. Kendimizi nasıl görüyorsak, herkesi öyle göreceğiz. Kendimiz için ne istiyorsak, herkes için aynısını isteyeceğiz. Bu ülkede ‘ben devri’ bitecek, ‘biz dönemi’ başlayacak. Bir kişi kaybedecek, milletin vicdanı kazanacak. Güneş her sabah yeniden doğar. Ama hep birlikte sandıklara koşacağımız o Pazar sabahı, bir başka doğacak ve bu güzel ülke, adaletin, hürriyetin sıcaklığıyla aydınlanacak. Her şey çok güzel olacak. Ekrem İmamoğlu. Silivri Zindanı.”





