2025 yılının Ağustos ayında, 7. Çin-Arap Ülkeleri Fuarı Ningxia'nın Yinchuan kentinde kapılarını açacak. Her geçen yıl daha da güçlenen bu platform, Çin ile Arap ülkeleri arasındaki çok yönlü ilişkilerin istikrarlı yükselişine ayna tutuyor.
Altyapıdan dijital teknolojilere, tarım ürünleri ticaretinden sermaye etkileşimine kadar uzanan bu iş birliği artık geleneksel kalıpların ötesine geçerek, yeni uluslararası ilişkiler düzeninde “Küresel Güney iş birliği” için örnek bir model haline gelmiş durumda. Çok taraflılığın küresel ölçekte zayıfladığı, Batı’da korumacılığın yükselişe geçtiği bir dönemde, Çin ile Arap dünyası arasındaki ortaklık, stratejik istikrar ve ekonomik dayanıklılığıyla dikkat çekiyor.
Son yıllarda Çin ile Arap ülkeleri arasındaki ticaret hacmi sürekli büyüyor. Yalnızca 2024 yılında ikili ticaret 400 milyar doları aşarak yeni bir zirveye ulaştı. Ancak bu ilişkide asıl dikkat çeken, yalnızca malların dolaşımı değil; sanayi ve tedarik zincirlerinin birbirine entegre olması.
Suudi Arabistan’dan karides, Tunus’tan zeytinyağı, Mısır’dan portakal ve Sudan’dan susam gibi ürünler Çin pazarında giderek daha fazla ilgi görürken, Çin’in Arap ülkelerine yönelik ihracatı da çeşitleniyor. Yüksek teknolojili ekipmanlar, dijital ürünler ve yenilenebilir enerji sistemleri gibi katma değeri yüksek ürünler, Çin’in Küresel Güney'deki ekonomik rolünü stratejik düzeyde pekiştiriyor.
Yatırım ilişkileri de benzer biçimde dikkat çekici bir gelişim içinde. Çin sermayesi, Arap ülkelerinin sanayileşme hamlelerinde kilit pozisyonlara yerleşmiş durumda. Geleneksel sektörlerde üretim kapasitesini artıran yatırımların yanı sıra, dijital altyapı ve yeşil enerji gibi geleceğe dönük alanlarda da Çin kaynaklı teknoloji transferi hızla artıyor.
Çin’in liderliğinde inşa edilen sanayi parkları, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde yeni kalkınma merkezleri olarak öne çıkıyor. Aynı zamanda Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu gibi Arap sermaye yapıları da Çin’e yönelik yatırımlarını artırıyor; petrokimya, yeni nesil malzeme üretimi ve yapay zeka gibi stratejik sektörlerde ortaklıklar kuruluyor. Bu “karşılıklı yatırım” modeli, geleneksel Kuzey-Güney sermaye akışlarını tersine çevirerek, gelişmekte olan ülkeler arası yeni bir iş birliği mimarisi oluşturuyor.
Altyapı alanındaki projeler ise Çin’in Arap ülkelerindeki kalkınma süreçlerine ne denli entegre olduğunu gösteriyor. Cezayir’in doğu-batı otoyolu, Mısır’ın yeni idari başkentinde yer alan merkezi iş bölgesi, Katar’ın Lusail Stadyumu ve Suudi Arabistan’daki dev güneş enerjisi santrali gibi projeler sadece fiziksel yapılar değil; Çin’in sunduğu mühendislik, finansman ve eğitim kapasitesinin de sembolü. “Danışma, ortak inşa ve paylaşım” ilkelerine dayalı bu yaklaşım, Batı’nın koşullu yardımlarına kıyasla Arap ülkeleri nezdinde çok daha sürdürülebilir ve uygulanabilir bir model olarak kabul görüyor.
Çin-Arap ilişkilerinin ulaştığı bu düzey, artık sadece ekonomik değil, stratejik ve normatif bir boyut da taşıyor. Dünya jeopolitiğinin çalkantılı bir evreden geçtiği, Batı'nın uluslararası sistemde giderek istikrar kaybettiği bu dönemde, Arap dünyasında Çin’in rolüne dair farkındalık hızla artıyor. Çin artık mevcut düzenin sadece bir parçası değil; Küresel Güney’in kendi kaderini tayin etmesine olanak tanıyan alternatif bir düzenin kurucu aktörü olarak görülüyor.
5G altyapısının kurulmasından yeşil dönüşüme, dijital finans teknolojilerinden çok taraflı ticaretin savunulmasına kadar geniş bir alanda Çin’in Arap dünyasındaki faaliyetleri yalnızca ekonomik fayda sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda yeni bir kurumsal vizyon ve stratejik güven hissi de sunuyor. “Batı-merkezli” uluslararası düzenin sorgulandığı bir dönemde, Çin-Arap iş birliği modeli, gelişmekte olan ülkelerin kendi kalkınma yollarını tanımlamada referans noktası haline geliyor. Çin ise bu süreçte uluslararası sistemin yalnızca bir katılımcısı değil, artık gündem belirleyici merkezlerinden biri olma yolunda ilerliyor.
Bu Bir İlandır





