İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik operasyonda tutuklanan isimlerin aileleri tarafından kurulan Aile Dayanışma Ağı, Saraçhane Parkı’nda üçüncü buluşmasını gerçekleştirdi.
Buluşmaya, tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun Dr. Dilek Kaya İmamoğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, tutuklu Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe’nin eşi Gözde Bahçetepe, tutuklu İBB çalışanı Çağlar Türkmen’in eşi Huri Türkmen, Saraçhane’de protestolarında tutuklanan üniversite öğrencilerinden Irmak Uyan ile tutuklu aileleri ve vatandaşlar katıldı.
Dilek İmamoğlu, açıklamasında şunları söyledi:
“Maalesef bu sabah, yine bir şafak operasyonuyla, onlarca kişinin evlerine baskınlar yapıldı. İnsanlar gözaltına alındı. Her geçen gün yeni bir haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlikle karşı karşıya kalıyoruz. Demokrasiye ve hukuka ağır darbeler vuruluyor. Bu ülkenin vatandaşları umutsuzluğa, korkuya ve karamsarlığa sürüklenmeye çalışılıyor. Ama biz korkmuyoruz ve yılmıyoruz. Tüm bu haksızlıkların karşısında tutukluların aileleri ve adalet talep edenler olarak bizler yan yana, omuz omuza durmaya devam ediyoruz. Üç haftadır da burada, adaletin ve vicdanın sesi olmak için bir araya geliyoruz. Dayanışmamıza güç veren, varlığıyla umudumuzu büyüten herkese tekrar yürekten teşekkür ediyorum. Elbette bu buluşmalar, yalnızca adalet arayışının değil, aynı zamanda ortak vicdanımızın, toplumsal belleğimizin ve insana olan inancımızın sesi oldu.
ÖZGÜR ÖZEL'İN AÇIKLAMASINI HATIRLATTI
Bugün, adil ve tutuksuz yargılama hakkının yok sayılması yalnızca hukuk sisteminde değil, toplumun kalbinde de derin yaralar açmaktadır. Bu durum, milletimizin adalete olan güvenini her geçen gün biraz daha zedelemektedir. Aile Dayanışma Ağı olarak, 30 Ekim’de başlayan ve bugüne kadar devam eden bu operasyon ve yargı sürecinin hakkımız olan tutuksuz yargılamaya dönüştürülmesini aileler olarak talep ediyoruz. Dün CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in yaptığı açıklama, sürecin nasıl yürütüldüğünü net biçimde ortaya koyan tarihi bir açıklamadır. Bu açıklamalar ışığında, yetkili tüm kurumları gerekli adımları atmaya davet ediyoruz. Bugün yapılan şafak operasyonlarının ardından tekrar etmek istiyorum. Yetkili tüm kurumları gerekli tüm adımları atmaya davet ediyoruz.
“BU ZULÜM SON BULSUN"
Yalnızca içeridekilerin değil; onların yolunu gözleyen annelerin, babaların, evlatların ve eşlerin de hayatından çok kıymetli zamanlar, kıymetli zamanlarımız çalınıyor. Tutuklu hastalar gereken bakımı alamıyor. Aile avukatımız Mehmet Pehlivan savunma görevini yerine getirdiği için tutuklandı. Ailesinden ve avukatlarından uzaktaki cezaevlerine nakledilen tutuklular var. Lehimizde karar veren, istedikleri kararın altına imza atmayan tüm hakimlerin görev yeri değiştiriliyor. Savunma hakkımız elimizden alınıyor. Geç gelen adalet, maalesef adalet olmayacaktır. Kimsenin daha fazla mağdur olmasına neden olmadan, adaletin bir an önce tecelli etmesini istiyoruz. Artık adalet konuşsun istiyoruz. Bu zulüm son bulsun, hak ihlallerine son verilsin, bir an önce adalete dönelim.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Bir an önce bu sözün altını doldurmak, en temel değerimize sahip çıkmak, hukuka dönmek zorundayız. Bu milletin vatansever bireyleri, haksız yere sevdiklerinden ayrı kalan aileler olarak talebimiz budur. Hukuka bir an önce dönelim. Ne sevdiklerimiz ne de bizler yargılanmaktan kaçmıyor, çekinmiyoruz. Bizim talebimiz yargılanmamak değil tutuksuz yargılamadır. Bizim talebimiz adaletin herkes için eşit işlemesidir. Ne yazık ki, Cumhuriyetimize, demokrasimize ve insanın özündeki iyiliğe olan inancımızı korumaya çalışsak da; sahte diplomalar, dava borsaları, yargı içindeki klikleşmeler, neredeyse her gün karşılaştığımız sıradan haberler haline geldi. Yaşananlar normalleştirilmeye çalışılıyor. Oysa normal şartlarda, demokratik bir ülkede istifalara yol açacak skandallar, hiçbir şey olmamış gibi geçiştiriliyor. Biz bu durumu kabullenmeyeceğiz, bu yozlaşmayı normalleştirmeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti her türlü eşitsizliğin ve adaletsizliğin kanıksandığı bir ülke olmadı, olmayacak.
“BU DURUMUN ARTIK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ KALMADI”
Bir yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumları, yapıları, sistemleri içeriden çürütülürken diğer yandan ormanlarımız yanıyor; canlarımızı, doğal kaynaklarımızı kaybediyoruz, göz göre göre kaybetmeye devam ediyoruz. Milletin cebindeki yangın ise yıllardır söndürülemiyor. Kadın cinayetleri durdurulamıyor, toplumsal cinsiyet eşitliğinde yerimizde sayıyoruz. Her gün yeni bir acıyla uyanıyoruz. Tüm bunların kökünde eşitlik, liyakat ve hesap verebilirlik ilkelerinin zedelenmesi var. Adil bir toplumun temeli olan değerler, erozyona uğramış durumda. Bu durumun artık sürdürülebilirliği kalmadı. Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen umudumuz çok yüksek. Tabloyu tam tersine çevirmek gençlerin, kadınların, emekçilerin, yurttaşlarımızın, yani bu toprakları seven hepimizin elinde…”




