Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, İstanbul’da basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

 ‘Yenidoğan Çetesi’ skandalına değinen Baş, iktidarı sert sözlerle eleştirdi. Baş, “Bu iktidar, Gezi’de doğayı katleden, hayvan katliamı için yasa çıkaran, doğaya hayvanlara düşmanlıklarının yanına yeni bir şey eklediler. Ortada para için her şeyi yapabilecek bir iktidar var. Esas kavgamız bu” dedi.

Baş, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK elebaşı Abdullah Öcalan’a yönelik Meclis davetiyle ilgili ise, "Biz açığız ve herkese açık olma çağrısı yapıyoruz. Ajandasını halktan kaçırmaya kimse kalkışmasın. Şeffaf bir şekilde, halkın gözü önünde kim ne istiyorsa bunları bilelim. Meclis bunun için var. Herkes gelsin derdi neyse Meclis'te anlatsın" ifadelerini kullandı.

Erkan Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

-Belli ki Saray rejimi, yeni bir aşamayla toplumsal koşulları şekillendirmeye çalışıyor. Son derece önemli bulduğumuz gündemi paylaşmak istiyoruz ama öncesinde unutulmaması gereken bir gündemle başlayacağım.

YENİDOĞAN ÇETESİ AÇIKLAMASI

-Yurttaşlarımızın bizden en çok beklediği, talepte bulunduğu başlıklardan bir tanesi 22 yıllık bu iktidarın tüm suçlarından hesap sormak olduğunu biliyoruz. Bize oy veren, destek veren yurttaşlarımıza bir kez daha söz vermek istiyorum. Her ne olursa olsun tüm suçluların hesap vermesi için mücadeleye kararlılıkla devam edeceğiz. Çok uzun zamandır en yakıcı gündem, açlık, yoksulluk ve sefalet koşulları olduğunu söylüyoruz. Emekçi semtlerinde, pazarlardayız. Yurttaşlarla konuşuyoruz. Gördüklerimizi anlatmaya çalışıyoruz. Yurttaşlar aynı dertlerle boğuşuyor, bizler de buna lanet ediyoruz. Bu hafta açlık ve yoksulluk anlatmayacağım.

-Gazi Mahallesi’ndeki yurttaşlar umudumuzu büyüten bir tablo ile karşıladı bizi. Bir grup şerefsizin, yenidoğan bebeklerin ölümüne neden olmalarına duydukları öfkeyle karşımıza çıktılar. Lanet ediyorlardı ve açık söyleyeceğim biraz da kırgınlardı. Önce tüm yurttaşlarımıza çağrı yapmak istiyorum: Sakın umutsuzluğa kapılmayın. Biz de varız. Bunu kabullenmeyen, hesabını sormak için gün sayan milyonlarca emekçi var bu ülkede. Hep birlikteyiz, buradayız. Bu karanlığa teslim olmayacağız.

-Önce isimlendirme ile başlayacağım. Sadece bu isimlendirme bile nasıl bir karanlıkla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bebekleri para için öldüren, insan bile demeye dilimin varmadığı bir tür. Bu iktidar, Gezi’de doğayı katleden, hayvan katliamı için yasa çıkaran, doğaya hayvanlara düşmanlıklarının yanına yeni bir şey eklediler. Ortada para için her şeyi yapabilecek bir iktidar var. Esas kavgamız bu. Yurttaşı buna göre vaziyet almaya çalışıyorum.

“TÜM BAKANLAR SORUMLUDUR”

-Çete diye adlandırıyorlar ve çete faaliyeti diyerek kendilerini temize çıkarmaya çalışıyorlar. Peki memleketin hangi alanında çete yok, bürokrasinin hangi odağında çete yok. Bütün devlet kurumlarını peşkeş çeken, tarikatlara paylaştıran bu iktidar değil mi?

-Bu ölümler tesadüf ya da çeteye mal edilecek bir şey değil. Geçin beyler bunları. AKP dönemi sağlık bakanlarının tümü sorumludur. Recep Akdağ, Mehmet Müezzinoğlu, Ahmet Demircan, Fahrettin Koca ve Kemal Memişoğlu sorumludur. Recep Tayyip Erdoğan da baş sorumludur.

13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle hayatını kaybetti! Kahreden istismar bulgusu 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle hayatını kaybetti! Kahreden istismar bulgusu

“ÖZEL HASTANELER KAPATILMALI”

-Çetelerle işbirliği yapan özel hastanelerin geçmişe dönük tüm bilgileri incelenmeli. Bu katliama 19 hastane karışmış. Milletin gözünü boyamak için çeşitli numaralar yapılıyor. Kemal Memişoğlu, an kaybetmeden istifa etmelidir. Önceki bakan Fahrettin Koca ile birlikte her ikisi de yargılanmalıdır. Özel hastane olmaz. Sağlığın parayla alınıp, satıldığı bir düzen olmaz. Bütün özel hastaneler kamulaştırılmalı ve halka ait hale gelmeli. Bütün özel hastanelerin kapatılması için harekete geçmeyen herkes bu bebek ölümlerinden sorumludur. Her ne olursa olsun unutulmaması gereken büyük bir felakettir. Sorumlusu siyasi iktidardır. İktidarın politikalarıdır.

BAHÇELİ'NİN ÖCALAN ÇAĞRISI 

Baş, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan'a yönelik çağrısı ile ilgili ise şunları söyledi: 

-Biz bu süreçle ilgili bir çağrı yapıyoruz: Bu süreci, özenle, akılla ve vicdanla değerlendirmek, buna göre söz kurmak gerektiği son derece önemli bir evredeyiz. Bunu bir sorumluluk olarak görüyoruz. TİP, yaklaşık 60 yıl önce “Türkiye’de Kürt sorunu vardır” dediği için 12 Mart cuntası tarafından kapatılmış bir partidir. Dolayısıyla bizim yıllardır verdiğimiz eşitlik, barış ve özgürlük mücadelesinin, gerçeğe ulaşması en büyük amaçlarımızdan bir tanesidir. Bu mücadelede yarım adım bile geri atmayacağız.

-Bölgemiz çok uzun süredir çalkantılı bir süreçten geçiyor. O yüzden başlarken şöyle söyleyelim: Türkiye’de egemen güçler, bu iktidar ve para babaları bu sürecin ya parçası oldular ya da bu sürecin parçası olmak için canla başla çalıştılar. Bunun adı bir dönem Büyük Ortadoğu Projesi oldu, bir dönem Irak’ın işgaline ortak olma hevesiyle Meclis’e tezkereler getirdiklerini hatırlıyoruz, bir başka dönem Emevi Camii’nde namaz kılma hayalleriyle Suriye’ye dönük operasyonun öncü müfrezesi haline gelmiş bir iktidardan söz ediyoruz. İsrail’le ticaretten söz ediyoruz. Filistin’e ürün gönderiyor gibi yapıp, İsrail’e askeri teçhizat sağlamalarından söz ediyoruz. Yıllardır Türkiye’yi bu sürecin parçası kılmak için ellerinden geleni yapanlar, bir süredir İran’da yeni kargaşalar ile meşguller. Beka sorunu gibi laflarla gelmesinler, bunlara karnımız tok. Bizzat kendileri beka sorunudur.

"BİZ GERÇEKLERİ KONUŞMAK İSTİYORUZ"

-Şimdi de bölge sorunlarından yola çıkarak bir iç cepheden bahsediyorlar. MHP Genel Başkanı tarafından bizzat Abdullah Öcalan kastedilerek “Tecridi kaldırılırsa gelsin DEM Parti Grubu’nda konuşsun” ifadeleri kullanıldı. Gerekirse radikal adımlar atılabileceği ima edildi. Bu konuşmaya daha yakından bakılmalı. Örneğin, aynı konuşmada “Kürt sorunu yoktur” denildi, aynı konuşmada İbrahim Kaboğlu tehdit edildi, aynı konuşmada, zalim sağlık sistemi ve onun bakanı savunuldu. 1 Ekim’den bu yana Bahçeli’nin attığı adımlar tartışılıyor. 1 Ekim’de baş bir sözüyle daha gündeme geldi. Özgür Özel’in yanına gidip “Siyaseten kullanıyoruz, bu ifadeleri kırılmıyorsunuz değil mi” dedi. Onlar için siyaset, makam, mevki, para anlamına gelebiliyor, söyledikleri sözlere ‘siyaseten söyledik’ diyebiliyorlar. Biz gerçekleri konuşuruz. Biz oyun oynamak değil gerçekleri konuşmak istiyoruz.

"TÜRKİYE'NİN KÜRT SORUNU VARDIR"

-Türkiye’nin bir Kürt sorunu vardır. Kürt sorunu demek Kürtleri sorun olarak görmek değildir. Kürt sorunu, Kürtlerin varlığını yıllarca inkar etmek, Kürtçe’yi inkar etmektir, etnik kimliği yok sayıp tankla, tüfekle saldırmak demektir. 12 Eylül’de zindanlarda yaşananlardır. Kayyumdur, tecrittir, siyasi tutsaklıktır. Kürt sorunu yoktur dersen, bunları yok sayarsın. Onlar bunu yutturmaya çalışabilirler ama biz yemeyiz. Türkiye’nin bir Kürt sorunu bir de faşizm belası vardır.

"ŞEFFAF VE HALKIN GÖZÜ ÖNÜNDE MECLİS'TE HERKES DERDİNİ ANLATSIN"

-Barış adaletle, özgürlükle, emeğin hakkını almasıyla gelir. Biz barıştan yanayız. İktidara soruyoruz: Siz neyden yanasınız? TİP, yaşamı savunur, bebeklerin ölmediği, gençlerin savaşa gönderilmemesini savunur. Bu ülkede barışı getirecek olanın, Türk ve Kürt emekçilerin birliği, kardeşliği olduğuna inanırız. Mücadelemiz, barışa dair hep diri tuttuk. Emek ve Özgürlük İttifakı bunun için kurulmuştur. Birlikte iş yapmaktan bir an olsun çekinmedik. Barışın neden gerekli olduğunu anlatmak ve bunun nasıl mümkün olacağını anlatmak için çabaladık durduk. Silahların değil, halkın temsilcilerinin konuştuğu bir ülke hayalimizi anlatmaya devam edeceğiz. Biz açığız ve herkese açık olma çağrısı yapıyoruz. Ajandasını halktan kaçırmaya kimse kalkışmasın. Şeffaf bir şekilde, halkın gözü önünde kim ne istiyorsa bunları bilelim. Meclis bunun için var. Herkes gelsin derdi neyse Meclis'te anlatsın. Kim sahtekar, kim fırsatçı, kim samimi ortaya çıksın. Şeffaflık ve somut adımlar bunun için ön şarttır. 

-Mesela barış isteyen binlerce KHK'lı akademisyen işlerinden edilmişken, Kürt sorununun çözülmesini istediği için siyasiler zindanlarda tutulurken, yerel yönetimlere kayyumlar atanırken bu 1000 yıllık kardeşlik neredeydi? Bunlar devam mı edecek? Yok öyle yağma. Biz barış, kardeşlik istiyoruz. Biz, ağzımız dolu dolu "Bu ülke Kürtlerin, Türklerin, tüm halkların birlikte kurduğu, barış içinde yaşadığı bir ülke" demek istiyoruz. "Türkiye Cumhuriyeti bu halkların devletidir" demek istiyoruz. 

-Kim savaş, çatışma, silah istiyorsa, kim halkları düşman etmek istiyorsa onlar düşmandır. NATO'cudur, emperyalizmin işbirlikçileridir. Provokasyon, halkı galeyana getirme bunların uzmanlığıdır. Lütfen unutmayın, bölgemizde ne zaman Türk, Kürt, Arap, Acem bütün halklar yan yana durur, o zaman emperyalizm kaybeder. Ne zaman halklar birbirine düşürülür, onun tek kazananı emperyalizmdir. Bugün Arap'ı hedef gösteren, yarın Türk'ü hedef haline getirir. Kürt'ü hedef gösteren yarın Türk'ü hedef gösterir. O yüzden ülkenin dört bir yanında genç arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Bu coğrafyanın kaderini kanla, göz yaşıyla değil, emekle, adaletle, özgürlükle yeniden yazmak sizlerin elindedir.

Kaynak: Haber Merkezi