Emekli Albay Ahmet Zeki Üçok İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti.
Ziyaretini Nefes Gazetesi’ne anlatan Üçok, “Karşımda tüm ciddiyetiyle bu ülkeyi yönetmeye kararlı bir devlet adamı gördüm.” dedi.
Üçok’un cezaevi izlenimi şöyle:
Silivri’ye yaklaştıkça içimi bir burukluk kapladı. Yüreğim sıkıştı yavaştan. Alman toplama kamplarından getirilen esiler gibi otobüslere doldurulup, içerilerine tıkıldığımız bizleri yargılamak için kurulmuş devasa mahkeme salonlarının önünden geçerken içimde öfke patlamaları oluştu. En çok da hiçbir şeyin değişmeden aynı çirkinlikle durması sinirlendirdi beni. Koskaca bina ile tezat teşkil eden küçücük pencereleri, pis kaygan merdivenleri, insanın ruhunu sömüren sessizliğiyle her şey aynıydı. Dün, bizleri aşağılayan FETÖ’cü hakimlerin, pis sırıtışlarıyla sürdürdükleri hukuksuzlukların benzerlerine, umarım Ekrem bey ve arkadaşları da maruz kalmazlar diye iç geçirdim. Kayıt yaptırıp, ‘duvarlarının soğukluğuyla’ ünlü ve neredeyse Türkiye’deki tüm muhaliflerin bir gün yatacaklarına inanılan, nüfus olarak dünyadaki 159 ülkeden büyük İstanbul şehrinin Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklu bulunduğu 9 nolu F Tipi Yüksek Korunaklı hapishanenin ana giriş kapısından içeriye girdim.
Ben Hasdal, Maltepe, Mamak Askeri Cezaevleri ile Ankara’daki F Tipi Sincan Cezaevlerinde 4 yıl 10 ay hapis yattım. Bu kadar mı benzer olur hapishaneler. Aynı kasvet, aynı huzursuzluğunun kapladığı soğuk duvarları, mutsuz insanları görmekten gülmeyi unutmuş gardiyanları, insanı içine çeken karanlık koridorları. Kapıdan içeriye girdiğin andan itibaren benliğini kaplayan ve nedenini bir türlü izah edemediğin, bir an önce çıkıp gitme arzusu, her şey ama her şey aynı.
Önce X Ray cihazından geçtim. Ayakkabılarım dahil her şeyimi çıkarmam gerekti. Sonra göz taraması ile geçilen çelik döner kapıdan geçerek avukat görüş alanına ulaştım. Koridorun sağında ve solunda yaklaşık 3 metrekarelik ve gardiyanlar tarafından görülebilecek şekilde cam ile çevrili 12 adet avukat görüşme odalarına ulaştığımda neredeyse 1 saate yakın bir süre geçmişti.
Bana en sondaki odaya geçip beklemem söyledi. Her oda doluydu. İçeride endişeli gözlerle avukatlarının anlattıklarını dinleyen tutuklu ve hükümlüler, onlara hararetle bir şeyler anlatmaya çalışan avukatlar bile neredeyse aynıydı.
Görüşme odası, tutukluyla avukatı ayıracak biçimde yaklaşık elli santim genişliğinde bir metre yüksekliğinde üzeri ahşap kaplı ince uzun bir masayı andıran bir setle adeta ikiye bölünmüştü. Avukat ve tutuklu tarafında birer adet eskimiş beyaz plastik sandalye ve her iki bölmede de içeriye girdikten sonra gardiyan tarafında üzerinize kilitlenen birer adet demir kapı mevcuttu.
Kapı açıldı. Önce gardiyanı gördüm. Ekrem Bey gardiyanın birkaç adım sağında durmuş, hemen bitişik odada avukatı ile görüşen Can Atalay ile selamlaşıp, camdan sesini duyurabilmek için yüksek sesle hal hatır soruyordu. Kilo vermiş, vücudu forma girmiş, üzerine tam oturmuş beyaz gömleği ve yeni olduğu saç traşı ile adeta on yaş gençleşmiş geldi gözüme.
Ben ilk defa yüz yüze geliyordum Ekrem beyle. Buna rağmen bana çok samimi ve gerçekten candan bir his veren gülümsemesiyle sarılarak hoş geldiniz dedi. Elinde not defteri ve kalemi ile plastik sandalyesine oturdu. İlk aklıma gelen yanlış anlaşılmasın ‘hapishane yaramış’ oldu. Televizyonlarda gözümüze çarpan hafif göbeği yok olmuş. Daha enerjik ve daha fit görüntüye sahip olmuş. Yüzü incelmiş ve gerçekten kısa saç yakışmış.
İNSANLARI KORKUTUYORLAR
Hafta sonu Kandıra 2 nolu F Tipi hapishanesinde ziyaretine gittiğim, İmamoğlu’nun seçim zaferlerinde büyük katkısı olan dostu ve siyasi danışmanı Necati Özkan’ın selamını getirdiğimi söyledim.
Duygulandı, ‘maalesef asılsız iftira ve suçlamalarla, yalancı tanıkların ifadeleriyle tutuklandı’ dedi. ‘Şimdi aynı yalancı tanığı benim içinde devreye sokmuşlar. Ülkem adına üzülüyorum. Bu hukuksuzluklar vatandaşlarımızı endişelendiriyor. İnsanları çocuklarıyla, sevdikleriyle korkutarak bizlerin aleyhine yalancı tanıklık yapmaya, suç uydurmaya zorluyorlar. Ben bu insanlara yapılan tehditlere, baskılara üzülüyorum’ dedi. Ben, ‘Maalesef Türk siyasetinde, politikacıların hapse atılmaları olağan bir süreç oldu’ dedim. Gülerek ‘Bu durumu benim babam çok iyi tanımladı. “Hapiste yatmak, Türk siyasetçileri için bir mecburi hizmettir” diye espri yapıyor, “Babamın tabiriyle ben mecburi hizmet görevindeyim” diye konuştu. Gülüştük.
KARARLI BİR ADAM GÖRDÜM
Karşımda tüm ciddiyetiyle bu ülkeyi yönetmeye kararlı bir devlet adamı gördüm. 40 yıllık devlet hizmetinden kalan içimdeki saygı duygularının yükseldiğini şaşkınlıkla hissettim. Yıllardır üstenci bir yakışıksızlıkla yönetilmenin verdiği umutsuzluğun kırılabileceğini, yeni mutlu insanların yaşadığı bir ülkenin kurulabileceğini bana hissettirmiş olması, muhtemeldir ki duygularıma hakim olmuştu.
İmamoğlu ile sevgi ve empati ağırlıklı başlangıcımız, karşımda gördüğüm sakin ve kararlı adamın konuşmalarıyla saygı ve takdir duygularına dönüşmüştü. Bu duygular ile vedalaştık. Ben şimdi sıcak yuvama, evime döneceğim. O ise kaç anahtarla kilitlendiğini unuttuğum demir kapıların ardına... Hapisteyken en çok bu koyardı bana. Aynı duyguları O’na da yaşattım mı diye çok hüzünlendim. Beni teselli eden ise, bizden farklı olarak Ekrem İmamoğlu’na inanan ve güvenen milyonların sınırsız bir sevgi ve destekle arkasında olmasıdır. Yol boyunca aklımda sürekli olarak ‘Evet, gerçekten her şey daha güzel olabilir’ düşüncesi tekrarlanıp durdu.
Necati Özkan ile Işıklar Askeri Lisesi’nden 1974’ten bu yana arkadaşız. 1980 ihtilalinden sonra teğmen olarak görev yaparken, darbeciler tarafından neresi olduğu bilinmeyen bir yere götürülerek işkence yapıldığını ve TSK’dan siyasi görüşü nedeniyle atıldığını anlattığımda gözlerindeki hüznü gördüm.
Ben devam ettim: ‘1980 yılında binlerce vatan evladı sağcı-solcu diye ya hapse atıldı ya da öldü gitti. Arkasından Balyoz- Ergenekon diye bir hukuksuz süreç yaratıldı ve yine binlerce kahraman askerimiz senelerce suçsuz yere hapse atıldı. Devamında ülkemiz Fetullah Gülen denen bir hainin yapmaya kalkıştığı darbe sonucunda binlerce asker sivil vatandaşımız hapislere girdi. Ülkemizde hep aynı döngü sürüyor.’
Son derece üzgün bir ses tonuyla dedi ki: ‘Neredeyse her dönem aynı oyunlar aynı kumpaslar tekrarlanarak Türkiye’nin insan kaynakları tüketiliyor. En acısı da bu olanlardan hiç ders çıkarılmamış olması. Döne döne aynı hukuksuzlukların yapılması. FETÖ döneminin mağduru olduğunu söyleyen, askeri darbenin yanı sıra hukuk darbesi yapılmaya çalışıldığını iddia eden Erdoğan aynı hukuksuzlukları kat be kat fazlasıyla uyguluyor. İnsanları haksız hukuksuz olarak hapislere atıyor. Gencecik öğrencilere kıyıyor. Hiç mi ders çıkarılmaz bu yaşananlardan, bunca acıdan’ dedi. Sonra da çok kararlı bir şekilde ‘Ahmet bey, biz bu hukuksuzluklara son vereceğiz.’ Ekrem beyin son cümleleri bende farklı bir his uyandırdı. Etkilendim.