Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun serbest bırakılması ve erken seçim talebiyle başlatılan "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin dördüncüsü Konya'da yapıldı.
Özgür Özel Ekrem İmamoğlu'nun cumhurbaşkanı olması durumunda ondan isteyeceği tek şeyin Deprem Bakanlığı'nın kurulması olduğunu açıkladı. Özel "Ekrem Başkan cumhurbaşkanı olduğunda elbette ondan hepimiz hizmet bekleyeceğiz, birçok şey isteyeceğiz. Benim isteyeceğim tek şey, bir bakanlık var. O da Deprem Bakanlığı'dır. O bakanlığın yardımcılarının da tüm partilerden olmasıdır. Çünkü depremin siyaseti olmaz, şakası olmaz!" dedi.
İLK ÖNCE MANSUR YAVAŞ KONUŞTU
Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, konuştu. Yavaş şunları söyledi:
-Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bugün biz buraya demokrasi talep etmeye, hukuksuzlukları şikayet etmeye geldik. Çünkü iktidar elindeki gücü bir türlü bırakmak istemiyor. Ancak halkın iradesinin önüne hiç kimse geçemez.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in alana girişi mitingi öncesinde, Kılıçarslan Meydanı doldu. Meydanda buluşan Konyalılar, şarkılar eşliğinde ve sloganlarla mitingin başlamasını bekledi.
"ORTADA SUÇ FALAN YOK"
-Halkın iradesinin önüne kimse geçemez. Biz seçimleri kazanırken bir sürü iftira attılar iktidarı bırakmamak için. 2019'dan beri bu kötüm propagandaların gerçek olmadığını gösterdik.
-'Bunlar topal ördek' diyerek bizi çalıştırmamaya çalıştılar. Bunların hiçbiri işe yaramadı. Büyükşehir belediye başkanlarımızın çoğunu kazandık ve memnuniyet giderek artıyor.
-Ekrem Başkan 'Beni canlı yayında yargılayın' diyor. İlk yapılacak seçimde derslerini alacaklar, hak yerini bulacak. Ortada suç falan yok.
-Bu ülkede herhangi bir yere aday olmak suç mu? Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bizler bu haksızlığı bütün millete anlatmak için meydanlardayız. İlk yapılacak genel seçimde bu iktidar değişecek.
İMAMOĞLU'NU MESAJINI OKUNDU
CHP Konya İl Başkanı Bekir Yaman, Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan İBB Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun mesajını okudu.
ÖZGÜR ÖZEL KONUŞTU
Özgür Özel konuşmasında şunları kaydetti:
Ben sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Konya, güzel Konya, şefkatli Konya, kendine sığınanı kovmayan, kucak açan, kavrayan Konya, itmeyen, çeken Konya, kovmayan, çağıran Konya, uzak değil yakın tutan, bağrına basan Konya, sana geldik Konya, merhaba, merhaba, merhaba! Zalimin, zalimin, kibirinden sana sığındık. Kibirden, böbürlenmeden bıkan, yukarıdan bakanlara karşı, milleti oy zamanı baş tacı yapıp sonra unutanlara karşı, yukarıdan milleti karınca gibi görenlere, o milletin yanına geldik. Karıncanın kardeşi olmaya geldik Konya. Merhaba, merhaba, merhaba!
"ERDOĞAN'IN KAÇTIĞI ALANDAYIZ"
Bugün dostun evindeyiz. Adalet önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil, Konya'nın vicdanıyla, hakkaniyetle gelecek bu topraklara. Buna inanıyoruz biz. Bugün Kılıçaslan Kent Meydanı'ndayız. "Konya'ya gideceğiz." dediğimizde, Kılıçaslan Kent Meydanı'nı istediğimizde şaşanlar, şaşıranlar, uyaranlar oldu. Dediler ki: "Kılıçaslan mı?" Dedik: "Evet." "Tayyip Bey bile artık kaçıyor oradan. Tayyip Bey İstasyon Meydanı'na kaçarken Kılıçaslan'da miting mi olur?" dediler. Olur dedik. Olur dedik. Çünkü biz Konya'ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya'ya sığınıyoruz. Konya'nın vicdanına, Konya'nın huzuruna, Hazreti Mevlana'nın huzuruna gidiyoruz. "Bağrına basar bizi Konya." dedik. Konya'ya, Konya'ya İstanbul'dan, Başakşehir'den, geçen hafta Mersin'den, Yozgat'tan, Samsun'dan, Maltepe'den, Saraçhane'den selam getirdik Konya'ya.
"O NAMUSSUZU YUHALAYIN"
Yozgat'a, Yozgat'a gidince de, İstanbul'da Başakşehir'de toplanacağız deyince de, Konya'yı özleyince de dediler ki: "Oraları birilerinin kalesi. Orada toplanılmaz. Orada kalabalık olmaz." Bir şey de anlatalım. Ben siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki, belli ki yuhalatmak istiyorsunuz. O zaman bir kişiyi yuhalıyoruz. Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan Çatalca Müftüsü var ya, o namussuzu yuhalayın! Çünkü Konya bilir, ölenin arkasından iyi konuşulur. Ölenin arkasından beddua etmek, kötü konuşmak ona değil, kalanlara da ama en çok Yaradan'a saygısızlıktır. O yüzden sizden ricam, bu meydanda o saygısızlığı yapan dışında Yaradan'ın yarattığı kimseye, hiçbir siyasetçiye, hiçbirine yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik!
Yıllardır Konya'da yüzde yedi oy da aldık, dokuz aldık, çok aldık dedik, on bir, on iki oy aldık. Millet takdir etti, bir milletvekili çıkardık. Millet takdir etti, hiç belediye kazanamadık ama suçu hiç başkasına atmadık. Konyalı'ya çatmadık. Derdin, sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. Daha çok çalışacağız, mücadele edeceğiz, anlayacağız, kendimizi doğru anlatacağız dedik. 31 Mart seçimlerinde Konya'da bir olan biricik Tuzlukçu Belediyesi'nin yanına Akşehir'i eklerken, Seydişehir'i eklerken, Ereğli'yi eklerken, Cihanbeyli'yi eklerken hep, hep Konya'nın dört kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya'da gönüllere girerken de kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik.
KURŞUNLANMA OLAYINA TEPKİ YALANLARA İSYAN
Geçtiğimiz gün miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip önüne çıkıp olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi. İl başkanımız aradı. Dedik ki: "Asla büyütmeyin." Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta şikayetçi bile olmayın dedim. Ama bir yandan, bir yandan bu kentin şehremini, bu kenti 31 Mart'ta Konyalıların emanet ettiği belediye başkanı tuttu dün, efendim haberler yalandır, CHP'nin uydurmasıdır, böyle bir şey, böyle bir şey yoktur demeye geldi. Sonra iş çıktı ki iki kişi elinde silahla havaya ateş edip küfürler edip olmadık bir iş yapmışlar. Bana sorarsanız, bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca tehlikesi, sabıkası yoksa o kişilerin dahi biz buradan gittikten sonra ben serbest kalmasını isterim. Kimse, kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi, kötülük yapana dahi biz, biz dost elini uzatmaya, biz en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız, razıyız. Ama seçilmiş Mevlana'nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, şikayetçi olmayalım dediğimiz bir vakayı yalan diye söylemek yakışmadı. Bunu da buradan açıkça ifade ediyorum.
TAYYİP BEY'İN KURDUĞU PARTİ İLK KEZ YENİLDİ
31 Mart seçimleri Konya'da büyük bir başarıyı, büyük bir başarıyı yakalamasak da kabuğumuzu kırdığımız, dört köşesinden, dört kapısından birer büyük, kadim belediyeyi kazandığımız, önemli adımlar attığımız bir gün oldu. O gün 47 yıldır olamadığımız bir şekilde ekranlara baktığımızda gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisi. Nüfusun %65'ini, ekonominin %80'ini yönetecektik. Bu büyük başarı, bizim 50 yıllık, 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti'nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de kurduğu partiyle ilk kez yenilgiyi, ilk kez ikinciliği tadıyordu. Orada, orada herkes gözünü Cumhuriyet Halk Partisi'ne çevirdi. O akşam seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada, hepiniz şahitsiniz ki kibir değil, tevazu göstereceğimizi, bunu bir zafer olarak değil, bir görev olarak algıladığımızı, milletin aslında Cumhuriyet Halk Partisi'ne belki de bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim. "Kornolara basmayalım. Davullar çalmayalım. Bize yapılanları yapmayalım. Kimseyi rahatsız etmeyelim." dedim. Dedim ki: "Bu seçimin kazananı, bu seçimin kaybedeni yoktur. Kazananı millettir,
"GEVREK GÜLÜŞLE, 'ATI ALAN ÜSKÜDAR'I GEÇTİ' DEMİŞTİ"
Türkiye Cumhuriyeti'dir, herkestir." dedim. Ancak, hatta o gece, o gece, o gece şunu, şunu hatırladım, şunu hatırladım: Tayyip Bey'den rövanş almamızı bekleyenler vardı. Çok da hak etmişti. Örneğin referandum günü, daha itirazlar sürerken gevrek bir gülüşle: "Ata alan Üsküdar'ı geçti." demişti. Hakimlerin önünü kesmiş, hem alay etmiş, hem, hem yargıya istikamet vermişti. Daha son seçimde hatırlayın, seçimi kazanmışsın, evinin önüne otobüsü çekmişler. Çıkıp da: "Bir kusur ettiysek affola." demek, güzel sözler kurmak, herkesi kucaklamak yerine rakibiyle alay eden, ona bay bay diyen ve oradan, oradaki kitleyle rakibine alay eden bu üsluptan biz çok çekmiştik. Kimseye çektirmemeye, bize yapılanı kimseye etmemeye kararlıydık. Ertesi gün seçilen 412 belediye başkanımızı Ankara'ya topladığımızda onlara şunu söyledik: "Sizin elinizde, sizin cebinizde, sizin çantanızda birer anahtar var. Bu anahtar ne şehrin altın anahtarıdır, ne belediyenin kapısının, kasasının anahtarıdır. Doğru, dürüst yönettiğinizde, çalışkanca yönettiğinizde, yoksula, garibana sahip çıktığınızda, kentin ihtiyaçlarını gördüğünüzde, kimseyi ayırmadığınızda, kısacası halkçı belediyeciliği yaptığınızda o anahtar Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarının anahtarıdır."
ERDOĞAN BİZİ ARAMADI
Madem, madem birinci parti olduk, artık hizmeti konuşmalıydık. Madem birinci parti olduk, bizden kavga, polemik değil, hizmet bekleniyordu. Madem birinci partiydik, artık emekli maaşını, açlık sınırının yarısındaki emekli maaşını, açlık sınırının altındaki asgari ücreti, Konyalı çiftçinin sulama sorununu, fiyat sorununu, maliyet sorunlarını konuşmalıydık. Mademki birinci partiydik, gençlerin umutlarını arttırmalıydık. Şuraya bir ambulans müdürüm, şuraya hemen, hemen şurada, kameranın yanına. Sonra, sonra, sonra, sonra, sonra en sonda. Mademki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik. Böyle düşünerek yapılmayanı yaptık. Biz genel başkan seçildik, bir telefon almadık. Yeni yıl oldu, cumhurbaşkanı herkesleri aradı, bizi arayıp bir hatır sormadı. Seçim kazandım, tebrik etmedi ama artık ikinci parti değildik. Artık iktidar partisiydik. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanı olarak ilk bayramda bütün liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan'ı aradım.
Bayramın ilk günü bütün genel başkanların bir partinin üyelerine, seçmenine, makamın kendisine hürmeten Sayın Erdoğan'ı aradım, konuştuk, randevulaştık, makamına gittim, davet ettim, partimizde ağırladım. Bunu soranlara: "Ne yapıyorsunuz acaba?" diye soranlara: "Normali budur." dedim. "Normalleşme." dediler. "Evet," dedim, "normalleşmeliyiz. Şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan iktidarla muhalefet olmaz. İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan bir siyaset olmaz. Birbirine hakaret eden, küfreden genel başkanlar olmaz. Konya'da yok ki! Konya'da AK Parti'nin üyesi CHP'linin cenazesine koşturur. CHP'nin üyesi AK Parti'linin iyi gününde, kötü gününde komşusunun yanında durur. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye'de çok konuşuldu ama en çok da Konya'da, Kayseri'de karşılık buldu. Bunun devam etmesi, hizmetlerin aksamaması, milletin birbiriyle kavga eden değil, birbiriyle hizmette yarışan bir iktidar-muhalefet ilişkisi görmesi, milletin takdirini kazanıyordu. Maalesef, maalesef geçen zaman, geçen zaman şöyle bir şey yaşattı.
DEPREM BELASINDA GEL EL ELE VERELİM DEDİM
Geçen sene temmuzda Cumhuriyet Halk Partisi'nin oyları yerel seçiminde üstüne çıkınca, emanet denen oylar kalıcılaşınca, AK Parti %30'ların altına doğru yuvarlanınca dediler ki: "Millet bu normalleşmeyi, bu kucaklaşmayı, bu kavgayı değil hizmeti düşünen, birbiriyle polemik yerine hizmet üreten, günü geldiğinde önerilerde bulunan, daha iyisi nasıl yapılır diye söyleyen muhalefet anlayışını takdir ediyor." Örneğin dün soruyor bana: "Hey!" diyor, "CHP Genel Başkanı, deprem için ne yaptın?" Ben ana muhalefet lideriyim. Bütün belediyelerimi kentsel dönüşüm için, dirençli kentler için elbette talimatlandırdım. Üzerlerine düşen her şeyi yapıyorlar. Ama esas ben ne yaptım? Erdoğan'la görüşmemizde: "Türkiye deprem ülkesi. İstanbul'u bir felaket bekliyor. Türkiye'nin alanında en iyisini deprem bakanı diye ata, depreme bakanlık kur. Dön bizden bakan yardımcısı iste. Sırf bizden değil, CHP'den, MHP'den, DEM'den, Saadet'ten, Meclis'te grubu bulunan partilerden ve bu meseleyi siyasetin içinde değil, üstünde tartışalım. Hep birlikte güç birliği yapalım. Çalışalım. Belediyeler bende, genel idare sende, deprem belası gelmeden gel el ele verelim." dedim.
İMAMOĞLU'NDAN TEK BİR ŞEY İSTEYECEĞİM: DEPREM BAKANLIĞI
Bir dahaki görüşmede: "Ne oldu deprem bakanlığı?" dedim, dönüp de bakmadılar. Ama şunu söylüyorum: Ama bu kasımda, ama gelecek sene elbette gelecek o sandık ve elbette milletimiz takdir edecek, cumhurbaşkanımızı Ekrem başkanı seçecek. Gençler diyor ki: "Ceketi çıkar, kolları sıva." Benim işim ceketi çıkarıp kolları sıvayacak olanı içeriden çıkarmak, Ekrem başkanı çıkaracağız!
Ekrem Başkan duyuyor musun? Konya'da yüz binler Ekrem Başkan diye bağırıyor. O zaman, o zaman bunun zamanı geldi. O zaman şunu tekrar edelim. Ey Erdoğan! Adayımı bırak! Sandığı getir! Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum! Ekrem Başkan Cumhurbaşkanı olsun istiyorum! Alkışlar Ekrem Başkan'a! O da hücresinden Konya'yı alkışlıyor. Doya doya, doya doya... Ekrem Başkan cumhurbaşkanı olduğunda elbette ondan hepimiz hizmet bekleyeceğiz, birçok şey isteyeceğiz. Benim isteyeceğim tek şey, bir bakanlık var. O da Deprem Bakanlığı'dır. O bakanlığın yardımcılarının da tüm partilerden olmasıdır. Çünkü depremin siyaseti olmaz, şakası olmaz!
KONYA'YA ŞİKAYETE GELDİM
Bu sadece bir örnek. Emekliye asgari ücret verin dedim, veremeyiz dediler. Asgari ücreti 30.000 yapalım dedik, para yok dediler. Gençlerin ümidini tüketmeyin. Gençlerin kredilerini geçinecek kadar bir para yapın dedik, yapamayız dediler. Barınma sorununu çözün dedik, kaynak yok dediler. Ne zaman, ne zaman Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu öneren, uyaran ve tüm toplumu kucaklayan siyaseti AK Parti ile farkı açtı, bu iş CHP'ye yarıyor dediler. O günden sonra ilk iş, çoğunu AK Parti'den aldığımız belediyelerin SSK ve vergi borçlarını faizleriyle birlikte, 6 yıl, 8 yıl, 10 yıl faiziyle birlikte bir kerede tahsil etmeye kalktılar. Belediyelere haciz yolladılar. Aşevinin bağışına, kent lokantalarına, kreşlere, anne kart uygulamasına, Mansur Başkan'ın sosyal projelerine, desteklerine engel olmak için, mani olabilmek için ellerinden geleni yaptılar. Yetmedi, yetmedi. Evet, Konya'ya açık açık konuşmaya geldim, dertleşmeye geldim. Kendine oy verince baştacı yaptığı milli iradeyi yok sayanları şikayete geldim Konya'ya, şikayete geldim.
ERDOĞAN CEZA ALMIŞTI
Ve geçmişte birçok tartışmalı kararı almış, sonra siyasete atılmış, bakan yardımcılığı yapmış birisini İstanbul'a Cumhuriyet Başsavcısı yaptılar. Anayasaya açıkça aykırı. Hakimler savcılar siyasete giderse geri dönemezler. Ama Cumhurbaşkanı eliyle anayasayı ayakları altında çiğneyerek İstanbul'a AK Partili bir siyasetçiyi başsavcı yaptılar. O günden beri belediyeler madden, manen sarsıldığı gibi hukuken de taciz altındadır, saldırı altındadır. Namuslu bir soruşturmaya kimsenin söyleyecek sözü yok. Hatırlayın, Tayyip Bey de dünya kadar suçlamayla, rüşvetten, irtikapten, yolsuzluktan, Akbil'den, ondan bundan sorgulandı mı? Evet. Yargılandı mı? Evet. Suçlu bulundu mu? Evet. Ancak bir günden bir güne Tayyip Bey'in kapısına polis gönderildi mi? Bir günden bir güne gözaltına alınıp emniyete götürüldü mü? Orada tutuldu, sorgulandı mı? Yollanıp da tutuklanıp cezaevine kondu mu? Sadece, sadece birinci kademe bitmiş, Yargıtay bitmiş, ceza kesinleşmiş, o durumda bile Tayyip Bey İBB'den çıktı. Saraçhane'de mitingini yaptı. Davulla zurnayla cezaevine uğurlandı. Yanında kim yatacak, ona bile karar verdiler. Ama ama o günün Saraçhane'nin o günkü mağduru bugün olmuş Saraçhane'nin zalimi. O gün kendine yapılmayanları bugün rakibine yapanla karşı karşıyayız. Soruyorum Konya, güzel Konya, adil Konya, yüreği temiz Konya, vicdanı yüksek Konya, bu yapılanlar yakışır mı Ekrem Başkan'a? Yakışır mı? Bu yapılanlar vicdan mı, insaf mı? Şimdi bakın, tutmuşlar, o zamanlar olmayan işler bugün her gün tekrarlanıyor. Eve gelme var, polisle götürme var, itibarsızlaştırma var, tutuklu yargılama var, aileyle, çocukla, eşle, kayın biraderle uğraşma var.
"TRT'Yİ AÇARSANIZ BUNLARIN KANALLARINI AÇARSANIZ HER TÜRLÜ YALAN İFTİRA"
TRT'den, TRT'den, hepimizin vergileriyle ayakta olan TRT'den her gün yalan ve iftira var. Biraz önce yolda Mansur Başkanımızla konuştuk, biraz önce yolda.
Başkanımızla konuştuk. Kendisi hukukçu. Hepimizin bildiği bir gerçeği bir kez daha hatırlatalım. Soruşturma, hazırlık soruşturması gizlidir. Ayrıca bu dosyada ekstradan gizlilik kararı da vardır. Ama gidip de bir TRT'yi açarsanız, A Haber'i açarsanız, CNN'i açarsanız, bunların kanallarını açarsanız her türlü yalan, her türlü iftira, gizli olan bilgiyi bırakın, dosyada olmayan dünya kadar yalan gerçekmiş gibi anlatılıyor. Buradan, buradan bir kez daha sesleniyorum. Biz kendimize, adayımıza, başkanımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, onun gerçek bir yargılama yaptığına güveniyorsanız, iddialarının iftira değil de gerçek olduğunu iddia ediyorsanız hodri meydan. Mahkemeyi yayınlayın TRT'den, görsün millet ne iftira ne gerçek.
"BİR SONRAKİ CUMHURBAŞKANIMIZA DARBE YAPILMAYA ÇALIŞILMAKTADIR"
İşte o AK Partili siyasetçiden savcı yapınca, hadi bakalım deyip onu akıncılar gibi Ekrem Başkan'a savaşa yollayınca 19 Mart darbesi geldi. 19 Mart hem bir yıl önce İstanbullunun 16 milyona hizmet etsin diye seçtiği belediye başkanına darbedir, hem de 23 Mart günü 15,5 vatandaşımızın oylarıyla, hem de zorunda olmadan ellerinde bastonları ya da karnında bebesiyle sandığa koşturan 15,5 milyon vatandaşın aday gösterdiği, cumhurbaşkanı adayımıza, milletimiz takdir ederse bir sonraki cumhurbaşkanımıza darbe yapılmaya çalışılmaktadır.
"GÜNÜ GELİNCE TRT'Yİ YÖNETENLERDEN HESAP SORACAĞIZ"
İşte her zaman darbeler askerden gelmez. Bazen de böyle sivillerden gelir. Darbe her zaman kamuflajla gelmez. Bazen de böyle savcı cübbesiyle gelir. Darbe her zaman, her zaman bir karargahı vardır. Bugünkü darbenin karargahı Beştepe'dir, saraydır. Her darbenin, her darbenin silahları vardır. Maalesef bu darbenin silahı yalandır, iftiradır. Her silahın, her silahın, her silahın attığı kurşun yaralar ama devletin televizyonunun yaptığı bu haksızlık, bu ihanet unutulmaz. Yaralansak da, acı duysak da günü gelince bunun hesabını soracağız TRT'yi yönetenlerden, soracağız. Ancak elbette hukuk önünde adil yargılanarak, CHP'li birini savcı yaparak değil, en dürüst, en başarılı, en çalışkanların terfi ettiği, siyasetin yargıdan elini eteğini çektiği, bugünkü gibi yargıya güvenin %20 değil, AK Parti geldiğinde olduğu gibi %80'leri bulduğu günlerde bu ülkeyi adil yöneteceğiz. Hesap verecekler de yargının önünde hesap verecekler. CHP'ye değil, yargıya hesap verecekler. Hatırlayalım. Mübarek Ramazan gününde, mübarek Ramazan gününde iftar sofrasındayken hepimiz, ben Ankara'da şehit aileleriyle, Ekrem Başkan bir ev iftarında, siz Konya'nın merkezinde ya da dört bir tarafında iftardayken Ekrem Başkan'ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Ertesi sabah, ertesi sabah evinin kapısına yüzlerce polis aracıyla, binlerce polisimizle dayandılar. Onu aldılar, içeriye koydular. O günlerde Tayyip Erdoğan şöyle söylüyordu: "Bir ay geçsin, deliller ortaya çıksın. Bunlar birbirlerinin ya da ailelerinin gözünün içine bakamayacak hale geldiler." Şimdi bir ay değil, bugün 45. gün. Verdiği sürenin üstünden 15 gün geçti. Sayın Erdoğan, ben Konya'dayım. Ben meydandayım. Ben Kılıçarslan'dayım.
"BU YAPILANLAR SİYASİ DEĞİLDİR HUKUKİDİR DİYEBİLİYOR MUSUN?"
Konyalıların gözünün içine bakıyorum, gözünün içine bakıyorum. Sen, gerçekten senden korkmayan, Allah'tan korkan birinin gözünün içine bakıp "Bu yapılanlar siyasi değildir, bu yapılanlar hukukidir." diyebiliyor musun? Sen sokağa çıkabiliyor musun? Pazara gidebiliyor musun? Konya'ya gelip bu milletin hali nicedir sorabiliyor musun? İşte, işte öyle bir noktadayız. Şimdi Konya'da bir şey yapacağız. Tayyip Bey'in gözünün içine bakıp ondan değil, Allah'tan korkan birinin şahitliğini, değerlendirmesini sizinle paylaşacağım. Bu kişi Tayyip Erdoğan belediye başkanı iken İstanbul'da belediye meclis üyesi. Tayyip Bey yargılanıp ceza alınca Saraçhane'de yanı başında. Onu cezaevine yollarken yanı başında. Ardından yerine bir belediye başkanı seçilecek. Çünkü mevcut başkan ceza almış, hapse gitmiş. Almamalıydı. Gitmemeliydi. 3 aylığına hapse gitmiş. Yerine seçilen Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, hatırlıyor musunuz? 98'den 2004'e kadar 6 yıl belediyeyi yönetti. 1 yıl belediye meclisinden seçilerek, 5 yıl İstanbullular tarafından seçilerek..
"ALİ MÜFİT GÜRTUNA BU İŞ YANLIŞ OLMUŞ DİYORSA"
Ali Müfit Bey bir açıklama yaptı. Diyor ki: "Bu soruşturmaya millet ikna değil. Tutuklama kararı doğru değil. Bugün yapılan iş, siz onu gözaltına alın, nasılsa delil bulursunuz denmiş, olmamış. Deliller sonradan bulunur, yola çıkalım denmiş ama bu iş yanlış olmuş." diyor. Burada, Konya'da Ali Müfit Gürtuna'yı, nereden geldiği belli, siyasi kararı belli ancak bugünkü durumu, Tayyip Bey'in yerine gelen ve bir sefer de İstanbullular tarafından seçilen bu belediye başkanı bütün her şeye bakıp da "Bu iş yanlış olmuş." diyorsa, işte vicdan, işte insaf, işte ahlak. Konya! Burada, burada Konya'nın pırıl pırıl gençleri var. Bunları duyunca bağırıyorlar, seslerini duyurmak istiyorlar. Belki bu slogana sadece CHP'liler değil, hiç şüphe yok ki il başkanım da bahsediyor, bu meydanda sadece CHP'liler yok. Artık Tayyip Bey'in bile dolduramayıp kaçtığı bu meydanda Konya'nın vicdan sahibi bütün demokratları var. Sosyal demokratlarla muhafazakar demokratlar kol kola. Milliyetçi demokratlarla Kürt demokratlar yan yana. Burada her partiden, her görüşten, tüm Konya'dan vicdan sahibi güzel insanlar var ve gençler diyor ki: Hak, hukuk, adalet!
YANDAŞLARA JAMMER TEPKİSİ
Kardeşim, bu memlekette senin etle tırnak oldukların seni dinlediler, jammer açtın. Şimdi bu memlekette anket yapıyorsun, toplumun %70'i "Dinleniyorum." diyor. Köşede adam poğaça satıyor, "Telefonum dinleniyor." diye WhatsApp'tan konuşuyor. Sen Ekrem İmamoğlu'na "Neden jammer açıyorsun, seni rahat rahat dinleyemiyorum." diyor. Tayyip Bey, sen niye açıyorsan gelecek cumhurbaşkanı da o yüzden açıyor kardeşim. Esas söyleyeceğim ise bre yalancılar, bre iftiracılar, bre kul hakkı yiyenler, Allah'tan korkmazlar. Hani günlerce çantada para diyordunuz? Hani nerede para? Bu nasıl iftira? Bu nasıl iftira? Bu nasıl iftira? Kadir, rahmetli Kadir Topbaş'ın aldığı jammerı, rahmetli Kadir Topbaş'ın aldığı jammerı kullanıyor diye Ekrem Başkan'a hesap sormaya kalkanlara şunu söylüyorum: Siz onun içinde jammer olduğunu bile bile 3 gün, 4 gün bir yalanla bu millete attığınız iftira var ya eninde sonunda mahkeme-i kübrada sizin karşınıza çıkacak kardeşim, eninde sonunda.
O GÜN DE GİZLİ TANIK VARDI BUGÜN DE
Dedim ya, dedim ya, bu kadar yalanın hesabı elbet sorulacak. Hiçbir yerde olmazsa mahkeme-i kübra'da. Bugün Konya'ya geldik. Hazreti Mevlana'nın Konya'ya gelişinin 797. yılı. Huzura vardık, huzur bulduk ve Konya yolculuğundan önce dün akşam Mesnevi'ye bakarken, bakın ne okuduk. Okuyana ne çok şey söylüyor, ne çok şey anlatıyor hepimize. Der ki Mevlana Mesnevi'de: "Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl yapıyorsun? Sen bunu bilmiyor musun ki benim için kuyu kazıyorsun ama kazdığın kuyuya en sonunda sen düşeceksin." Ben buradan Sayın Erdoğan'a şunu hatırlatıyorum: Kuyu kazma ki kazdığın kuyuya düşmeyesin. Nasıl ki eskiden Ergenekon, Balyoz dediler. Dedik ayıp, iftiradır, kumpas. Ben kitap yazdım, Balyoz Kumpası diye. O günlerde o savcıya kendi arabasını veriyordu. "O değil savcı, bunun savcısı benim." diyordu. Ne zaman ki gerçekler ortaya çıktı, bizim kitabın adını kullandı ama ne hakkımızı teslim etti ne telif hakkına saygı duydu. Dedi ki: "Milli ordumuza kumpas kurmuşlar." Dedi ki: "Aldatıldım. Milletim ve Rabb'im beni affetsin." O gün, o gün yaptığından af görmesi için bugün ıslah olmuş olması, bundan caymış olması lazım. O gün Zekeriya Öz vardı, bugün Akın Gürlek var. O gün yalancı şahitler vardı, bugün yine var. O gün gizli tanıklar vardı, bugün gene var ama bir de şunu söyleyeyim ki o gün olduğu gibi ayarını bozduğun kantar gün gelir seni de tartar. O kazdığın çukura sen düşersin, bu millet bu sefer seni kurtarmaz ondan.
POLİS OLAYININ GERÇEĞİNİ AÇIKLADI
Bu güzelin meydana gelin diye, burada güvenle toplanın diye emniyet mensuplarımız üstün gayret gösterdiler. Bu polis kardeşlerimden bir tanesinin sanki bu otobüs ezmiş gibi yalandan bir görüntü yayınlıyorlar. Dosyadan görüntüyü istedik, vermemek için kaçıyorlar. Emniyetten görüntüyü istedik, "Bizden aldılar, savcılıkta." diyorlar.
Arabanın gerçek görüntülerinde polis kardeşimize hiçbir şey olmadığı ortada ama gündüz gece bir yalanı büyütüyorlar. Buradan şunu söylüyorum: Bir gün, bir gün cesaretin varsa bir gün polis lojmanlarının olduğu yerde sandık sonuçlarına birlikte bakacağız. O sandık gelecek, o sonucu birlikte göreceğiz.
Kaskını yastık yapıp uyuyor devletin polisi. 12 saat çalıştırıp 12 saat de "Dinlen geri gel." diyorsun. Fazla mesai yapıyor, bir kuruş fazla vermiyorsun. Karnı acıkıyor, kumanyayı geciktiriyorsun. Hep aynı kumanyayla, kuru ekmekle, yarım ekmekle, ayranla öğün geçiriyorsun. Bu polis kendisine kim sahip çıkıyor onu da biliyor, kim eziyet ediyor onu da biliyor.
Polisimizin de alnından öpüyorum. Tüm parti emekçilerimizin de alnından öpüyorum. Sen, sen utanmadan, utanmadan hem de ders almadan İstanbul'da yasakladın, Saraçhane'de milyonlar toplandık. Tüm Türkiye'de yasakladın.
Şimdi meselenin özü şu: Yasaklamışsın, Çağlayan'a 1 milyon 200 bin kişi gitmiş. Vapur yok, metro yok, otobüs yok, köprüleri kaldırmışsın, 1.200 gitmiş. 81 ilde sokaklar dolmuş taşmış, Konya'da cesaret her türlü korkuyu aşmış. Onun üstüne 23 Nisan geliyor. Atatürk'ün kurduğu parti, Atatürk'ün açtığı 1. Meclis'ten Atatürk'ün kabrine yürüyecek, "Burada toplanamazsın, buradan yürüyemezsin." diyor. Orada toplanacağım belli, yürüyeceğim belli, yürürken diyoruz ki: "Polisleri sakının, polisleri sakının ama önünüzde barikat varsa da yıkın açın." Onu yıkanların da alnından öpüyorum, polislerin de alnından öpüyorum.
ERDOĞAN'A 'TELEF' TEPKİSİ
İşin önemli bir noktası da şu: Televizyonlar, bu anketler %25 çıkınca yani bu kadar yalan, bu kadar iftira, bu kadar televizyon, millet ikna olmayınca bu Sayın Erdoğan'ın atadığı dolmakalem mürekkebinden mürekkep bakanlar var ya, sekreterler, bu sistem sekreterleri, İçişleri sekreteri, Dışişleri sekreteri koşturuyorlar televizyonlara, anlatmaya çalışıyorlar. "Efendim, yapılan bu iş hukukidir, yargılama bağımsızdır, bizimle ilgisi yoktur." Tam bunlar bunu söylerken ne oldu biliyor musunuz? Allah şaşırttı ve çıktı dedi ki: "Bakalım cumhurbaşkanlığı yolunda daha kaç CHP'li telef olacak?" dedi. Yuhalamıyorum da... Ya Sayın Erdoğan, ben uğraşıyorum yuhalamasınlar diye, sen de uğraşıyorsun yuhalasınlar diye. Yapma ya! Böyle bir şey olur mu? Yahu! Ya! Allah'ın adamı, Allah'ın adamı telef lafını artık bırak insanları, hayvanlar için kullanılmasın diyor hayvanseverler. "50 tane, 50 tane hayvanımızı kaybettik, hayatını kaybetti deyin, telef oldu demeyin." diyor. O "Ekrem Başkan'ı telef ettim, gerekirse Özgür'ü de ederim, karşıma kim çıkacaksa hepsini telef ederim." diyor. Ben olacağı söyleyeyim. Bir kere bütün Konyalılardan bilhassa bariyerlerin dışında, o bariyerin arkasında belki parti üyesi değil, belki hiç oy vermedi ama bugün bize kulak verdi. O güzel insanların huzurunda diyorum. Bu telef, itlaf, aynı kökten kelimeler bunlar. İnsana söylenmesi ayıplı. Asla söylemeyiz. Ağzımız varmaz birilerini telef etmeye yani yok yere öldürmek, boşu boşuna ölmek, bu manalara da geliyor. Şu kadarını söyleyeyim: Bu millet büyüktür, bu millet Ekrem Başkan'ı sana telef ettirmez ama taltif eder, senin yerine cumhurbaşkanı eder onu, cumhurbaşkanı. Geçen, dün değil evvelsi gün Ekrem Başkan'ın yanındaydım, perşembe günü.
ERDOĞAN'A MELONİ VE KKTC TEPKİSİ
Erdoğan bu hafta İtalya'ya gitti Meloni ile görüştü. Meloni ona özel olarak teşekkür etti. Erdoğan sana Meloni'nin değil Konyalının teşekkür etmesi lazım. Dünya kadar sığınmacı buraya geldi. Şimdi Trump Gazze'yi boşaltacağım diyor. Filistinlileri 4-5 ülkeye dağıtacakmış. Gazze'yi Filistinlilerden alacakmış.
Trump Filistin'in önündeki doğal gaza göz dikti. Bunu Netanyahu ile birlikte oraya çökecekler diyelim.
Kardeşim biz Türki Cumhuriyetler KKTC'yi tanısın diye didinirken, Rum Cumhuriyetini tanıyor. Türkiye'yi de işgalci sayıyor. Yazıklar olsun.