CHP Genel Başkanı Özgür Özel, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Özel, “1 Ekim’de muhalefet liderlerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile verdiği fotoğraflar sonrası muhalefet liderlerinin eleştirilmesi sonrası, genel başkanları aradığınızı söylediniz. Ama seçmenin hayal kırıklığını artıran bir görüntü oldu. Bu konuda nasıl bir strateji izleyeceksiniz” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Zaten dört genel başkanı aradım. Ayrıca Saadet Partisi'nin Genel Başkanı’nı da aradım ama orayı şu gündemde aradım: Sumud Gemisi'nde bulunan milletvekillerimizi aradım, bugün konuşabildim onlarla. Çünkü dün aradığımda çekmiyordu internet. Görüştükten sonra da Saadet Partisi Genel Başkanımızı aradım ve Türkiye adına, hepimiz adına çok önemli bir görev yaptığını milletvekili arkadaşlarımızın, bizim de hem bütün desteğimizin hem dualarımızın onlarla olduğunu söyledim. Dün dört genel başkanımızla konuşmuştum. Onlara bu yaşananlardan, yani maalesef sosyal medyada gelişen bir linç kültürü var ve gitgide tepkileri kendi kendine büyüten bir şey oluyor. Zaman zaman hepimiz bundan nasibimizi alıyoruz. Örneğin geçen sene Devlet Bey'in söylediği bir söz, benim cevabımda hiçbir sorun yok ama orayı yayınlamadılar. ‘Siyaseten böyle konuşuyoruz. Üzülmüyorsunuz değil mi’ dedi. Ben orada cevabımda Celal Adan'ı kastederek muhalifleri gayet memnun edecek bir şey söylemiştim. ‘Biz de sözümüzü esirgemeyiz ama saygıda da kusur etmeyiz’ gibisinden. Oradan böyle bir kısmını kullanmışlardı sosyal medyada. Günlerce bana da aynı şeyler yaşandı. Hem bu deneyimlerimi sayın genel başkanlarla paylaştım ve zaten herkesin gözünün önünde olan, Meclis Başkanı’nın davetiyle olan, o davete de icabet etmenin gerektiği bir süreçte böyle bir kriz çıkarılmasına üzüldüğümü söyledim.

"SİYASİ TARİHİN EN AĞIR SALDIRISI ALTINDAYIZ"

Dün mitingde ve bugün de konuşmamda da söylemiştim. Bizim partimizden, mevcut milletvekillerimizden, yöneticilerimizden herhangi birisinin o konuda bir olumsuz ifadesi zaten olmamıştı. Onu da yakından takip ediyorlar. Benim hiç bu olaylar gelişmeden önce, daha Silivri'de cezaevi çıkışında bu bana sorulduğunda da demiştim ‘Kimseyle istişare etmediğim için partilerin katılmasından doğal bir şey yok. O arkadakinde de bir mesele yok. Hiçbir genel başkana haksızlık yapmam istemem, yapılmasın.’ Sosyal medya böyle. Ama sosyal medyayla sokak arasında da bir fark var. Yani inanın, gidip Anadolu'da gezseniz hani sosyal medyadaki kadar ağır eleştiriler olmaz. Çünkü vatandaş siyasetçilerden diyalog istiyor. Yani kendi köyünde AK Partili ile Gelecek Partili kavgalı olmadığı için, yukarıda da bir kavga görüntüsünü istemiyor. Bizim durumumuz özel. Biz, siyasi tarihin en ağır saldırısı altındayız ve bir başsavcı eliyle CHP hedef haline getirilmiş durumda. AK Parti’nin de bugün Sayın Erdoğan'ın biraz da sinirli bir tonla siyasi operasyonu üstlendiğini ve sahiplendiğini görüyoruz. Bize de kendince başka bir rol biçiyor.

O yüzden bizim durumumuz özel ama ben diğer siyasi parti genel başkanlarına da söyledim. Bundan sonraki süreçte de onlarla dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. Zaten onların da üzüldüğü nokta: Partinin siyasi ortamında bir değişiklik olmadığı halde bir fotoğraf karesi üzerinden bu kıyametin koparılmasına tepki gösteriyorlar. Hani CHP ile partiler arasında kurumsal bir sıkıntı yok ama tabii çok enteresan bir şekilde bir televizyon haberi, bir köşe yazısı, bir açıklama, bilinmeyen birinin attığı bir tweet bile bazen siyasi partilerin sırtına yük kalabiliyor. Ben bunun böyle olmaması açısından özellikle bu görüşmeyi gerekli gördüm. Çünkü geçmişte yazılan bir köşe yazısını CHP’nin genel başkanı yazmış gibi değerlendiriyor siyaset bazen. O yüzden de erken reaksiyon vermek ve doğru yerde pozisyonunu açıklamanın gerekli olduğunu düşündüm. Yoksa ‘Bizimle ne alakası var’ deseniz zaman içinde sanki bu tutum sizin kurumsal tutumunuz gibi algılanıyor.”

"CHP YALNIZLAŞMAZ"

Özel, ‘Fotoğraf karesiyle CHP yanlızlaşlaştırılmaya mı çalışılıyor” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Meydanlardaki fotoğraflara baktıktan sonra, öyle Meclis’teki fotoğrafla CHP'yi kimse yalnızlaştıramaz. Biz her gün o ilin tarihinin en büyük mitinglerini yapıyoruz ve bunu herkes kabul ediyor. O yüzden CHP yalnızlaşmaz. Ayrıca o fotoğraf karesindeki genel başkanların bizim 19 Mart'tan beri yaşadığımız süreçte, Sayın Erdoğan ve Bahçeli dışındaki genel başkanlar, bizimle dayanışma göstermek için daha ne yapsınlar? Kalktılar, partimize geldiler. Sosyal medyadan paylaşımlar yaptılar. Kendi grup konuşmalarında desteklediler. Yani o yüzden bir yalnızlaşma varsa o fotoğrafta, Sayın Erdoğan ile Bahçeli o fotoğraftaki diğerlerine göre daha yalnızdır. Çünkü onlar iki genel başkanla işi götürüyorlar. Muhalefette kimse bizi ayırmadı biz de kimseyi ayırmıyoruz. O yüzden ben orada bizim açımızdan bir sorun görmüyorum. Bir de esasen yaşadığımız bu süreç böyle olmasa, yani biz geçen sene 31 Mart'ta seçimleri kazandıktan sonra nisanda, mayısta Türkiye'nin biz dahil bir Meclis resepsiyonunda, bir şeyde herkesin olduğu bir fotoğrafı özleyen bir partiyiz biz. Yani şöyle ki o zamanlar Sayın Erdoğan kendisinden ayrılıp parti kuran iki genel başkanı muhatap kabul etmiyordu, ellerini sıkmıyordu, bayramlaşma yapmıyordu. Doğrusu bugün yapılan. Diğer taraftan DEM Parti’yi; altı buçuk milyon oy almış, ‘Sen terör örgütünün partisisin’ diyorlardı onlara ve onlar şeytanlaştırıyordu. O yanlıştı, doğrusu bugün yapılan.

Ama bugün yapılan iş, bize yapılan bunca saldırıdan dolayı biz Meclis’e girsek kendimizi inkar etmiş oluruz artık Erdoğan bize bunları yaparken. O zaman ben kendi seçmenime ne diyeceğim? Ben geçen sene Meclis’e de girdim ayağa da kalktım. Parti böyle bir saldırı altında değildi. Partim birinci partiydi. Ve yeni bir sayfa açtık ve ‘Diyaloğa imkan tanıyoruz’ demiştik. Öyle devam ediyor olsaydık bugün Türkiye ne halde olurdu? Borsa ne halde olurdu? Ekonomi ne halde olurdu? Belediye hizmetleri ne halde olurdu? Bugün Türkiye'de aksayan bir belediye hizmeti varsa mesela CHP yüzünden aksamıyor ki belediyeleri silkeleyen Erdoğan yüzünden aksıyor. O yüzden ben meseleye biraz şeyden bakıyorum: Bu bize yapılan bu iş artık tahammül sınırlarını bırakın, ahlak sınırlarını dışına çıktı. O yüzden biz orada yokuz. Ama kendinden ayrılan partileri hain görmek, altı buçuk milyon insanımızın oy verdiği partiyi terör örgütüyle eşlenik görmek sorunlu bir mevzuydu. Erdoğan şimdi kendi yalnızlığını veya bizim ona meşruiyet vermeyen ve tepki gösteren, ülkenin ana muhalefeti, birinci partisi, kurucu parti seni dinlemiyor. Oradaki yalnızlığına çare ararken attığı bu adım, onu bir doğruya götürdü aslında. Baştan beri yapması gereken budur yani. Kimseyi ayırmaması lazım.”

DEM Parti heyetinden Devlet Bahçeli'ye ziyaret
DEM Parti heyetinden Devlet Bahçeli'ye ziyaret
İçeriği Görüntüle

"ERDOĞAN BİZE BALTA ÇEKTİ"

CHP Lideri Özel, “Geçen yıl 1 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ayakta karşılamanız bazı CHP’li milletvekilleri tarafından eleştirilmişti. Bu yıl Genel Kurul’a katılmamanız milletvekilleri tarafından eleştirildi mi? Milletvekillerinin tutumu ne yöndeydi” sorusuna karşılık şöyle konuştu:

“O günün doğrusu oydu. Bu konuyu açan arkadaşımız çok fazla olmadı ama yarın açan olursa tekrar ona cevap veririz. Ama şu kadarını söyleyeyim: O günün doğrusu oydu. Zaten toplumun genelinde de destek gören bir süreci yürütüyorduk. Ama biz bunu yaptıktan yedi gün sonra bir siyasetçiyi İstanbul'a başsavcı atatıp Erdoğan bize balta çekti. Ve 30 Ekim günü itibarıyla da savaş ilan etti. Türkiye'nin en büyük belediyesini terör örgütüyle ilişkili diye görevden alıp kayyum atadı. Bugün Türkiye neler yaşıyor? Neler konuşuyor? Sayın Bahçeli Ahmet Özer için neler söylüyor, görüyoruz. Ne olduysa ben geçen sene 1 Ekim günü birinci parti olmanın sorumluluğunu yerine getirdim diyalog zemininin sürmesi, çatışma zemininin oluşmaması için. Ama biri size balta çekiyorsa, savaş ilan ediyorsa o vakitten sonra savaş ilan edilen bir parti ne yapması gerekiyorsa onu yapıyoruz. Bugünün de doğrusu bu. Adımın Özgür olduğu kadar her iki karardan da eminim.”

ANAYASA SORUSUNA YANIT

Özgür Özel, eski AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar’ın “AK Parti 2026 sonbaharında yeni Anayasa referandumu yapmayı düşünüyor” açıklaması hatırlatılarak sorulan “Yeni Anayasa için tarih dillendirilmeye başlandı. Meclis’teki fotoğrafın yeni Anayasa için sandalye sayısı açısından bir yansıması olur mu” sorusuna karşılık şu değerlendirmeyi yaptı:

“Anayasa’ya uymayanla Anayasa yapmayız bir kere, çok net bir şekilde. Bunun dışında dünkü fotoğraftaki muhalif kesimde özellikle sosyal medyada ortaya çıkan bir negatif enerjiyi körüklemeye yönelik bir açıklama olarak değerlendiriyorum. Öyle Şamil Tayyar'ın yaptığı açıklama, muhalif seçmeni, Anayasa değişikliğinden kaygılı seçmeni travmatize etmeye yönelik bir açıklama. Gereğinden fazla bir önem atfetmeyi düşünmem bu aşamada. Ama meşru muhataplarınızın böyle bir hazırlığı olduğu, çabası olduğu... Biz Meclis’in komisyonuna girerken de Anayasa meselesine nasıl yaklaştığımızı söylemiştik, tüm partilerden konuda gerekli açıklamalar gelmişti. Şu an için bizim radarımızda öyle bir şey görünmüyor. Siyasi radarımıza girmiş değil. Şamil Tayyar'ın açıklamasını görünce -kendisi de iletişimci, gazeteci- dünkü ortaya çıkan ruh durumunu istismar eden demeyeyim ama kendi partisi lehine ve muhalif seçmende travma yaratmak için ortaya attığı bir şey olarak değerlendirdim ben.”

“ERDOĞAN'I DİNLEYECEK BİR SİYASİ ATMOSFER YOK TÜRKİYE'DE"

Özel, “Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu yerde bulunmama durumunuz devam edecek mi” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Tabii konjonktür değiştiğinde, şartlar değiştiğinde partinin yetkili organlarında her şeyi tartışıyoruz. Mesela şu değil 10 Kasım'da Anıtkabir'e gideceğiz, Cumhurbaşkanı var diye Anıtkabir'e gitmemezlik yapmayız. Resmi törenlere katılmamazlık yapmayız. Bu başka bir şey. Ama Meclis’in açılışında Meclis Başkanı bir konuşma yapıyor çok kısa. Ardından Cumhurbaşkanı’nı davet ediyor. Ve o sırada da İstiklal Marşı okunuyor hep beraber. Sadece Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını terk etmenin Meclis’te bir olanaksızlığı vardı. Yoksa Numan Kurtulmuş'u dinleyip çıkmayı da tercih edebilirdik ama o sırada bir İstiklal Marşı seremonisi var ve Meclis’te bu hoş bir görüntü olmazdı. Cumhurbaşkanı'nın Meclis’e gelip yürütmenin başı olarak yargıya verdiği talimatla yasama organının ana muhalefet partisine operasyon yaptığı bir siyasi süreçte, orada onu dinlememiz düşünülemezdi. Gelecek sene 1 Ekim'de aynı durum olursa aynı tutumumuz olur. Ama bir senede siyasette ne gelişmeler oluyor? Geçen seneden bu seneye bakınca neler yaşadık, gördünüz ama böyle resmi törenleri boykot etme gibi bir yaklaşımımız bizim olmaz. 10 Kasım'a, 29 Ekim'e Anıtkabir'e gideriz. Ama Erdoğan'ın birinci aktör olduğu ve söz söylediği, konuştuğu yerde oturup da onu dinleyecek bir siyasi atmosfer yok şu anda Türkiye'de.”

ABB SORUŞTURMASI YANITI

Özel, “Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik olarak yürütülen konser soruşturması kapsamında düzenlenen operasyonun devamının geleceğini düşünüyor musunuz? Özellikle ABB Başkanı Mansur Yavaş’a yönelik bir operasyon bekliyor musunuz” sorusuna karşılık şöyle konuştu:

“Bunu konuşan, tartışan Melih Gökçek ve oğlu. Ben de Ankara Adliyesi'ne seslendim zaten. Dedim ki bunlar bu kararları nereden biliyorlar? Bu operasyonu nereden biliyorlar? Şimdi de bir şey yapacak, olacak diyorlar. O zaman nerede soruşturmanın gizliliği? Ya dezenformasyon, o zaman niye böyle şeyler yapıldığında gerçek olmayan bilgiyi alenen yayma suçu sadece muhalefet partileri için mi var? İktidar partisinin önceki büyükşehir belediye başkanı ve şimdiki bir milletvekili, baba-oğul ilişkisi içinde dezenformasyon yapıyorsa buna niye, kimse hamle yapmıyor? Ben bu soruma cevap bekliyorum. Onun dışında ne düşünüyorum, böyle şeylerin Ankara Adliyesi'nde yaşanmıyor olduğunu ümit etmek istiyorum ama bir cevap bekliyoruz.”

Özgür Özel, “Soruşturma dosyayında MASAK listesinde adı geçenlerden biri, Osman Gökçek’e gidip dilekçe vermişti. Savcılığa değil de Osman Gökçek’e gidiyor olması hakkında ne söylersiniz” sorusuna karşılık şu yanıtı verdi:

“Soruşturma dosyasında ki herkesin MASAK raporu tertemiz, bir kişinin pis. O kişi de soruşturma dosyasında yok. MASAK raporuna bakıyorlar ve soruşturmada olmayan Melih Gökçek artığı bir pisliği, Osman Gökçek’e güya gidiyor ve soruşturma dosyasına dahil ediyorlar. Ve bu kişinin itirafçılığıyla tutuklamalar yapıyorlar ve yargılama yapıyorlar. Yani hani balık baştan kokmuş denir ya, tuzla balık yer değiştirirmiş durumda. Olacak iş değil. Dosyada olmayan bir suçluyu bulup, dosyaya sokup, itirafçı yapıp, onu salıp geri kalanına işlem yapıyorlar. Orada dosyada bir suçlu var, MASAK raporu kirli bir kişi var. O da Melih Gökçek artığı birisi. Kendi pisliği eliyle Mansur Yavaş'a kara çalmaya çalışan bir kumpas kurmuş durumdalar orada yani. Dosyanın o detaylarına hep hakimim, takip ediyorum.”

“39'UNCU OLAĞAN KURULTAY BÜTÜN TARTIŞMALARI BİTİRİR”

Özel, “24 Ekim yaklaştıkça kurultay davası yeniden konuşulmaya başlanacak. Sizin 24 Ekim'den beklentiniz ne? 39’uncu Olağan Kurultay’ın tarihinin açıklanması bütün tartışmaları bitirir mi” sorularına karşılık şöyle konuştu:

“39'uncu Olağan Kurultay'ın yapılması bütün tartışmaları bitirir. Ondan sonra İstanbul il kongresinin yapılması da İstanbul'daki tartışmaları bitirir. Çünkü mahallelerden başlayan, tüm süreçlerin yeni baştan başladığı, her yerde sandık kurduğumuz mahalle seçimleri ilçe seçimleri, şimdi il seçimleri ve ardından kurultay olacak. Yeni delege, yeni irade davaların konusuz kalması açısından buradan sonra herhangi bir şüphe yok. Zaten bu süreçte bunun aksini iddia eden de yok. Ama birileri son bir gayret, işte İstanbul'da neler yapılmaya çalışılıyor görüyorsunuz. Ama CHP de herhalde bu ülkede tüm siyasi partiler içinde, seçim hukukuna en hakim hukukçuların olduğu seçimlerin, kurultayların nasıl yapılacağını, nelerin olabileceğini, nasıl kararların çıkabileceğini en iyi bilen kadrolar bizde. Bu konuda hiç şüphe yok. Karşımızda büyük bir organize saldırı var ama bugün biraz konuşmamda da değindim, CHP'nin bunlara karşı almış olduğu tedbirler ve seçim hukuku konusunda ilçe, il ve Yüksek Seçim Kurulu'nun istikrarlı kararlarını bizim nasıl takip ettiğimizi ve onların o kararlara nasıl uygun kararlar alırsan görüyorsunuz. Aksi tüm sistemi çökertirdi zaten. O açıdan bu süreç bu tartışmaları geride bırakacak. Ama kurultay yapılıp da mazbata alınana kadar birilerinin bu süreçleri kötüye kullanmak isteyeceğine bir şüphem yok. Mahkemenin normal şartlarda 24'ünde esastan bir karar verip davayı reddetmesini beklerim. Ama bir erteleme daha olup kurultayın sonrasına bırakma gibi bir karar da şaşırtıcı olmaz. Onun dışında bir karar beklemiyorum açıkçası.”

"BU SAATTEN SONRA 'BENİM KAYYIMIM DURUYOR' DEMEK..."

“İstanbul İl kongresiyle ilgili süreç devam ediyor, 45'inci Asliye Ceza Mahkemesi'nde süren dava 21 Kasım'a ertelendi. Olağanüstü il kongresinde de mazbata alındı ama kayyım uygulaması devam ediyor. 19 Ekim'de İstanbul olağan il kongresi olacak, kayyum ondan sonra da 21 Kasım'a kadar devam edecek mi” sorusuna karşılık Özel, şu yanıtı verdi:

“İstanbul 45'inci Asliye Hukuk, kendi kum havuzunda kayyumculuk oynuyor. Şu anda atadığı kayyumun bir geçerliliği yok. Partiyi kimin yöneteceği mazbatayla belli olur ve o kayyum kararından sonra delegeler geldiler. 45'inci Asliye'de davacı kişi, İstanbul il kongresinde seçilen kurultay delegelerinin iptalini istediği gibi, İstanbul il delegelerinin de iptalini istemişti. 45'inci Asliye, kurultay delegelerini iptal edip kendince, 'İl delegeleri mevcuttur ve ayaktadır' diye karar kurmuştu. O delegeler toplanıp yeniden Özgür Çelik'i seçtiler ve ona devlet kapı gibi mazbata verdi. Bu vakitten sonra 'Benim kayyımım duruyor' demek, kendi kum havuzunda kayyımcılık oynamaktır. Sırf CHP'yi kendince tartıştırmak için diplomasını reddediyor. Yeminini, cübbesini inkar ediyor. Olmayacak bir şey yapıyor. Şimdi dava konusu olanın dışında bir grup delege yeniden seçildi, ilçe kongreleri yapıldı, il kongresi yapılacak. Ondan sonra o iki yıl önceki kongreyle uğraşadursun burada başka bir şey var ve yeniden bir şey kuruluyor. Özgür Çelik yeniden aday olur seçilir. Başka birisi aday olabilir, seçilebilir. Onun muhatap ve meşgul olduğu mesele çok geride kalıyor. Bu yüzden bu dava konusuz kalmıştır. Bu mazbatayla da konusuz kalmıştır, o mazbatayla da konusuz kalacak. Yapabileceği bir şey yok. Türkiye'de de partileri kimin yöneteceğine seçim kurulları ve Yüksek Seçim Kurulu karar veriyor. Anayasa'da böyle yazıyor. 45'inci Asliye, diplomasını falan inkar ederek kendisine verilen kötülük rolünü oynuyor."

“EKREM İMAMOĞLU ADAYIMIZDIR"

Özel, "Ekrem İmamoğlu cezaevinde, siz her fırsatta aday olmayacağınızı söylediniz. 'Mansur Yavaş için de ön seçim yaparız' dediniz. Seçmen 'Bizim adayımız Özgür Özel' refleksi gösterirse tutumunuz aynı mı olur” sorusunu şöyle yanıtladı:

"Ben netim. Birincisi, bizim adayımız Ekrem İmamoğlu. Çünkü arkasında artık ben, parti, yetkili kurullar ya da iki milyon CHP'li değil, 15 buçuk milyon vatandaşın oyu var. Ekrem İmamoğlu aday olabildiği sürece adayımızdır. Ama işte istinafın onayladığı dosya Yargıtay'da onaylanır, siyasi yasak gelirse ya da diploma... Biz tabii ki yürütmeyi durdurma ve diplomanın iadesini bekliyoruz, bütün o diplomasını 30 yıl önce almış insanlarda olduğu gibi. Ama yine de başka bir şey yaparlar, adaylığına engel olurlarsa o güne kadar adayımız Ekrem İmamoğlu, mücadele ederiz.

Ben Mansur Bey ile ilgili 'Ön seçim yaparız'dan ziyade şunu söyledim: Mansur Bey önemli bir seçenek. Tutun ki Mansur Bey'i ya da bir başka adayı belirleme sürecinde bu kararı ben tek başıma veya yetkili kurullarla vermek yerine, biz artık 23 Mart günü bütün üyeler ve hatta halk yoklamasının tadına vardık. Mesela güncel siyasette bolca konuşulur ya cumhurbaşkanını halkın seçmesi. Buradan mesela geriye gitmek zordur. Çünkü geniş halk kitleleriyle siz Cumhurbaşkanı seçtiyseniz, 'Bırak biz bunu Meclis'te kendimiz seçeceğiz' demek zor bir geri adım olur. Ama ne olur? Cumhurbaşkanı tarafsız bir cumhurbaşkanı olabilir, bütün partilere eşit mesafede olacağı kesin garanti altına alınır, aday olma koşullarında belki parti bağlantısı gibi meselelere başka katı tedbirler alınır ki taraflı Cumhurbaşkanı'ndan çok ağzımız yandı. Ama millete, 'Sen Cumhurbaşkanı seçmeyeceksin, biz yine Meclis'ten seçeceğiz' demek zordur. Çünkü bazı adımlar kat edildikten sonra geri dönmek doğru olmaz. Ben CHP'nin attığı bu adımın, başta kendisi ama göreceksiniz birkaç seçim sonra Türkiye siyaseti açısından da önemli bir kazanım ve geri atılamayacak bir adım olacağını düşünüyorum.

Çünkü bir tarafta bir adayı bir pazar günü 15 buçuk milyon seçmen gidip adaylaştırırken öbür tarafta 'Ben Genel Başkanım ben doğal adayım veya bizim partimizin yetkili kurulları şunu aday gösterdi' meselesi tüm partiler açısından güçleşecektir. Bugünden bakıldığında bunu pratik olarak, güncel olarak yaşamadığımız için ama görülmez ama mesela 1970'lerde CHP'nin ön seçimleri Adalet Partisi'ne sandık koydurmuştur. Sonra da yasal düzenleme getirmiştir bu işler. Çünkü köyde der ki 'Ecevit üyesine soruyor milletvekilini de bizimkini neden Süleyman Bey belirliyor' dediğinde o sandıktan Adalet Partisi de kaçamadı. Önce getirdiler, sonra yasal düzenlemeler yapıldı. O yüzden bu aday belirleme yöntemi ileride Türkiye'de bütün partilerin de 'Bizim adayımız o ama bir halk yoklamasına sunalım' veya 'Bu adaylar içinden üyemiz hangisini seçiyor' demesine yol açacak. Dünyada örnekleri vardı, 'Biz ne zaman geliriz' diyorduk, 'Genişletilmiş bir ön seçimde kimler oy kullanabilir' diyorduk. 19 Mart'ta darbeye karşı o kadar olağanüstü bir refleks vermek icap etti ki 'Koyun yanına bir dayanışma sandığı, görelim ne olacak' dedik. Halk geldi, meseleye el koydu 15 buçuk milyon kişiyle. Orada örneğin 550 bin oy kullanılsaydı bugün bunu konuşmuyor olurduk. O açıdan oradan geri dönüş olmaz.

ADAY MANSUR YAVAŞ OLUR MU?

Diyelim ki Mansur Bey adaylaşacak olsa ya da çoklu bir yarış olsa da benim düşüncem parti gerekli çalışmaları yapar, anketine bakar ama en sonunda yine bunu üyenin ve toplumun önüne koyup onların rızasını aramak durumunda olur. Aksi durumda şöyle bir risk barındırır, samimi kanaatim o: Bu sefer 15 buçuk milyon oyla gelmiş birisinin yerine gösterdiğin aday da o güçlü, meşru destek aranmadığında başka bir tartışma başlayabilir. 'Yerine aday, yedek aday' gibi ne Mansur Bey'in ne benim isteyeceğim ne aday kim olacaksa o adayın isteyeceği bir tartışmanın alevlenmesini biz istemeyiz.”

Özel, “‘Mansur Bey B planı olarak görülüyor’ diye konuşuluyor. Görüşmenizde bu durum gündeme geliyor mu” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Mansur Bey kimsenin yedeği değil, benim gözümde de öyle değil. Mansur Bey'in kendi gönlünde de öyle değil. Ama Mansur Bey bu milletin gönlünde yeri olan çok önemli bir siyasetçi. İhmal edilemeyecek, yok sayılamayacak bir figürdür. Bunu böyle görmek lazım. Zaman ne getirecek, Mansur Bey ne düşünecek, toplum ne düşünecek, nasıl bir noktaya geleceğiz? O gün gelmediği için, bugün o gün değil. Bunları konuşmak o açıdan yersiz ama Mansur Bey ile aramızda bu konuda en ufak bir çelişki yok. Hatta hatırlarsınız, ön seçim kararı alıp da yapılmadan önce birtakım spekülasyonlar bolca ortaya atılıyordu. Biz hep diyorduk ki 'Biz üçümüz oturduk, konuştuk ve bir sorun olmayacak.' Ön seçim günü Mansur Bey gitti, Ekrem Başkan'a oy kullandı. Meseleleri o yönüyle görmek lazım. Bir sıkıntı, bir problem yok ama tabii o gün gelmeden bir şey söylemek için de çok erken. Benim kendimle ilgili pozisyonum net. Ben şöyle bakıyorum: Denklemi çözmek için değişkenleri sabitlemek lazım. Denklemi çözecek kişi kendini denkleme sokarsa, değişkeni sabitleyemezsin. O zaman yanlış çözebilirsin.”

Kaynak: ANKA