CHP'nin, Demokrasi ve adaletin 100. KARA gününde 100 KARASI' toplantısı İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının 100. gününde, Lütfi Kırdar Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Program sırasında, "Cumhurbaşkanı İmamoğlu" sloganları atıldı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının 100. gününde düzenlenen program yurt dışı programı nedeniyle etkinliğe katılamayan ABB Başkanı Mansur Yavaş'ın video mesajıyla başladı. Yavaş, "Ortada hala bir iddianame yok, delil yok ama özgürlük de yok. Biz hiçbirimiz yargılanmaktan kaçmıyoruz. Halkın huzuruna nasıl alnımız ak başımız dik çıkıyorsak, hukukun önünde de aynı duruşu sergilemekten kaçınmayız. Tutukluluk bir istisnadır, esas olan tutuksuz yargılanmadır. Bunu söylemekten, hukukun evrensel ilkelerini hatırlatmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Talebimiz belli; hak, hukuk ve adalet" dedi.
Programda konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel şunları söyledi:
"Bir büyük adaletsizliğin karşısında, demokrasi utancının tam ortasında dimdik durmak için, unutmamak, unutturmamak için buradayız. Bugün siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçen 19 Mart darbesinin 104, Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının 100. günü. Yüz karasıdır, adaletin yüz karasıdır, Türkiye siyasi tarihinin yüz karasıdır. 19 Mart'tan bu yana sokaklardayız, meydanlardayız. Gençlerin dediği gibi miting için değil, eylem için meydanlardayız. Bir darbeye karşı direnme hakkımızı kullanıyoruz. Çünkü bu milletin tarihinde aslında bir direnişin tarihi yatar. Tarihte zalimler hep var, var olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Ama direniş ile de vardır. Kazananlar hep direnenler olmuştur.
"EKREM BAŞKAN'I HAPSE ATANLAR İNSAN İÇİNE ÇIKAMAZKEN BİZ BERABERİZ"
Ekrem İmamoğlu 100 gündür onuruyla, gururuyla o hücrede dimdik ayakta duruyor. Atılan iftiralardan hiçbirisi ona yapışmadı, yapışmıyor. Biz de 100 gündür meydanlardayız. Ekrem Başkan'ı hapse atanlar korkudan insan içine çıkamazken biz beraberiz. Birbirimizin yüzüne, gözüne bakıyor, birbirimizden güç alıyoruz. Bu millet vicdanı karalara değil size, bana, Ekrem Başkan'a itibar ediyor.
Bu iktidar 100 gün önce milletin gözünden de gönlünden de düşmüştür. Bu iktidar aslında 100 gün önce kaybettiğini itiraf etmiştir. İşte bu yüzden bugün aynı zamanda milletin henüz tecelli etmemiş iradesini, ilan edilmemiş de olsa zaferinin 100. günüdür. 100 gündür bu ülkeyi yönetenler artık meşru bir iktidar değildir. Bir avuç insandan oluşan bu yapı baskıyla ayakta durmaya çalışan yitik bir rejimi temsil etmektedir. Demokrasilerde aslolan ise milletin iradesine saygı duymaktır. Milletin istediği yönetime gelir, istemediği gider. Millet karar verdi. Adalet ve Kalkınma Partisi 23 yıldır iktidarda. Millet karar verdi, Recep Tayyip Erdoğan Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu. Aynı millet 31 Mart 2024 günü bir karar verdi ve Cumhuriyet Halk Partisi'ni, partimizi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini aynen kurulduğu gün gibi o gün de Türkiye'nin birinci partisi yaptı.
"TEK SUÇLARI GÖREVLERİNİ HAKKANİYETLE YAPMAK"
Ekimden bu yana İstanbul ve Türkiye'de adalet, vicdan ayaklar altında. Muhaliflere, siyasetçilere, gazetecilere, belediye başkanlarımıza, bürokratlarımıza soruşturmalar açıldı, haksız tutuklamalar yapıldı. İlk olarak 30 Ekim'de Ahmet Özer tutuklandı, kayyım atandı. Esenyurt halkının yüzde 51 oyla seçtiği Ahmet Özer 244 gündür tutukludur, Esenyurt Belediyemiz işgal altındadır. Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat 165 gün, Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler 114 gündür tutuklu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanımız Murat Çalık 100 gündür tutuklu. Büyükçekmece Belediye Başkanımız Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımız Hakan Bahçetepe, Avcılar Belediye Başkanımız Utku Caner Çaykara, Ceyhan Belediye Başkanımız Kadir Aydar, Seyhan Belediye Başkanımız Oya Tekin 27 gündür zindandalar. Onlarla birlikte içeride olan bürokratlarımız var. Tek suçları aldıkları görevi hakkaniyetle yapmak. İçeride halen durduklarına göre kendilerine verilen iftira talimatlarına uymamaktır. En yeni bürokratımızdan yıllardır mücadele ettiğimiz arkadaşlara kadar esaret altında tutulan namuslu insanlara buradan selam yolluyoruz.
Gençler, yukarıdan birine sesleniyorlar. Arkamda da bir tablo var. Bundan bir seçim önce Cumhuriyet Halk Partisi kıyılardaki oralarda da kesintilerimiz vardı. Kıyılarda belediyeleri alan 1. parti olabilen bir durumdan Cumhuriyet Halk Partisi bu ruhla, bu dayanışmayla Ekrem İmamoğlu gibi, Mansur Yavaş gibi her birisi bu ön saflarda oturan değerli Büyükşehir Belediye başkanlarımızın, il belediye başkanlarımızın, ilçe, belde belediye başkanlarımızın, doğru adayların doğru projelerle, temiz yüreklerle cesaretle çıktığı yolda 47 yıl sonra ortaya çıkan tablo böyledir.
O bahsedilen isim Cumhurbaşkanı adayı olduğunda ve sandıklar açıldığında bu bu tabloda kırmızı olmayan hiçbir il kalmayacaktır. Buna inanıyoruz ve buna güveniyoruz.
"TELAŞLA TÜM TUŞLARA BASTILAR"
Bizler erken seçim istiyorduk, erken seçimin adayı erken belirlenir diye yola çıktık. 23 Mart'ta ön seçimle adayımızı belirleyeceğimizi ilan ettik. O zaman telaşla tüm tuşlara birden bastılar. Millet erken seçim isterken onlar darbe hazırlıklarınız erkene çektiler. Ekrem Başkanımızın ön seçim başvurusunu yaptıktan bir gün sonra 31 yıllık diplomasına soruşturma açtılar. Bu hukuksuzluğa razı gelmeyen fakülte dekanı istifasını verdi gitti. 19 Mart günü Fakültenin yönetim kurulu toplanacaktı. Sürekli o yönetim kuruluna 7 kişilik yönetimde 4 yetmez. 5'i buldunuz mu? 'Diploma iptal olacak mı' diye sordular. İşletme Fakültesi'nin onurlu öğretim üyeleri, yönetim kurulu üyeleri buna yanaşmayınca bir gece önce iftar vaktinde hava kararmışken fakültenin değil üniversitenin yönetim kurulunu ring seferlerini düzenleyecek, boyanacak duvarlara boya alacak, fakültelerin üniversitenin ortak alanlarının ortak kararlarını verecek ancak diplomayla, transkriptle, dersle, notla, eğitimle alakası olmayan İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu İşletme Fakültesi'nin verdiği diplomayı tek başına ve yetkisizce iftar vaktinde biraz önce Ekrem Başkanın videosunu istediğiniz izlediğiniz noktada iptal ettiler.
Ekrem Başkan'ın 31 yıllık diplomasını iptal edenlerin yaptıkları kötülük şuydu. Bu ülkede artık hiçbir kağıdın değerinin olmadığını, canları istediğinde herkesin mazbatasına tapusuna diplomasına bankadan aldığı mevduat cüzdanına, memurdan aldığı evlendirme cüzdanına çökebileceklerini bu ülkede devletin sözünün kıymetinin ve güvencesinin olmadığını maalesef tüm dünyaya ilan ettiler. Bu utanç kararını 55 gün boyunca tebliğ dahi edemediler. Tebliğden sonra açılan davada mahkemeye istenen belgeleri sunamadılar. Onun yerine birileri Hakimler Savcılar Kurulu'ndan belgeleri isteyip de vermeyenlere yanlış yapıyorsunuz demek yerine belgeleri isteyen heyeti ilk kararnameyle dağıtıp Türkiye'nin dört bir yanına sürdüler.
"ERDOĞAN EKREM BAŞKAN'DAN O KADAR KORKTU Kİ..."
Erdoğan, Ekrem başkandan o kadar çok korktu ki diplomayı iptal etmekle yetinmedi. Diploma iptalinden sonra saatler sonra bir sahur vaktinde başkanımızın evine yüzlerce polis ile birlikte geldiler. Tepedeki bir kişi, üç savcı, üç hakim ve üç gizli tanıkla bu milletin hafızasından hiçbir zaman silinmeyecek bir darbeye kalkıştı. İnsanlar tepki göstermesini istediler. Gösterileri yasakladılar. Meydanları ablukaya aldılar. Otobüsleri durdurdular. Metro istasyonlarını kapattılar. Köprüleri kaldırıp vapurları bağladılar. Tarihi yarımadaya adeta tecrit uyguladılar. İnsanları korkutmaya, sindirmeye çalıştılar. Ancak hiçbir zaman zalime boyun eğmeyen bu millet yine direndi. Bu dirilişe engel olamadılar. Cumhuriyet Halk Partililer Vatan emniyetinin önünde, öğrenciler Beyazıt Meydanı'nda toplandılar. İki tarafta da binlerce, on binlerce polis metrelerce barikat vardı. Öğrenciler ve CHP'liler önlerindeki barikatları yıkarak Saraçhane'ye yürüdüler. Saraçhane'de buluştular.
7 gün, 7 gece aynı meydanda, aynı otobüsün üzerinde, aynı mikrofondan seslenerek tarihe geçen eylemleri hep birlikte yaptık. 23 Mart geldiğinde 2 milyon üyemizle yapacağımız ön seçimi yasaklamaya, engellemeye kalktılar. Üye sandıklarımızın yanına dayanışma sandıklarımızı koyduk ve milletimizi sandıklara davet ettik. Bu kolay bir davet değildi. Sadece 3 gün vardı. Sadece 500.000'i son 1 ayda koşup gelmiş 2 milyon üyemiz vardı ve orada sizlere üyelerimize güvendik. Dedik ki dayanışma sandığından herkesi haberdar edin. Oy kullanmaya onları teşvik edin. Sandığa kadar eşlik edin dedik ve o gün sayenizde bu aziz millet 15,5 milyon vatandaşımız sandığa koşup oy kullandı. Ve 15,5 milyon vatandaşımız sandığa koştu geldi oy kullandı. En genci 18, en yaşlısı 104 yaşındaydı. Karnında 3 aylık bebeği ile gelen de oldu, 90 yaşında iki bastonuyla merdivenleri tırmanan da oldu. Geldiler, seçtiler, tarihe geçtiler.
"ONLAR SANDIK KURMADILAR AMA KUMPAS KURDULAR"
O gün o gün biz başka çare yoktu, bu millete gittik. Bu milletin önüne sandık koyduk. Onlar o gün sandık kurmadılar ama kumpas kurdular. Sandıklar açılıp oylar sayılırken Ekrem başkanımızı ve arkadaşlarımızı demir parmaklıkların arkasına koyup üzerlerine demir kapıları kapattılar. İşte bugün o tutuklamanın 100. gününde bir aradayız. 100 günde ne yalanlar, ne iftiralar attılar. Bir ay sonra birbirinizin yüzüne bakamayacaksınız dediler. Balyozda, Ergenekon'da İstanbul seçimlerinin iptalinde hangi kumpasları kurdularsa o kumpasların bir benzerini kurdular. İnsan hafızası hem kuvvetli hem zayıf. Unutmamamız gerekenleri unutmuyoruz ama bazen unuttuklarımız da unutmamak gerektiği noktada bir kenarda duruyor."
Özgür Özel, "Şimdi hepimizin bildiği ama izlerken 'Bu kadar mıydı ya' diyerek izleyeceği bir videoyu izleyelim" dedi ve ekrana Ergenekon ve balyoz kumpasları, Erdoğan'ın 'kandırıldık' açıklaması, İstanbul seçimlerinin iptali, İmamoğlu'nun diplomasının iptali, yandaş medyada yer alan haberler ve mitinglerin yer aldığı video yansıtıldı.
AKP ÜYELERİNE SESLENDİ: MESELEMİZ BİZE BU ZULMÜ YAPANLARDIR
Salonda, "Gün gelecek, devran dönecek AKP halka hesap verecek" sloganı atılırken Özel konuşmasına şöyle devam etti:
"Biz gün gelecek AKP halka hesap verecek deyince diyorlarmış ki 'Çok iyi oluyor 12,5 milyon üyemiz var. Bu üyeler CHP gelirse huzurum kaçar, benden hesap sorulacak diyor.' Buradan AK Parti üyelerine sesleniyorum; hesap verecek olan bu memleketin namuslu, çalışkan üyeleri değil bize bu zulmü yapanlardır. Meselemiz onlarladır. Muhatap olan belli ona sesleniyorum; ey Erdoğan, demiştin ki 'Birbirlerinin yüzlerine bakacak halleri kalmayacak.' Atılacak iftiralara, gizli tanıklara, ailelerin birbirine düşmesine güveniyordun. Bak bu salonda hep beraberiz. Ben bu salonu dolduranların gözlerinin içine. Ekrem Başkan'ın değerli eşinin gözünün içine, Türkiye'nin gözünün içine bakarak söylüyorum; Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarımız masumdur. Atılanlar iftiradır. İnsan içine çıkamayacaklar. Siz iftiracılarsınız. Biz buradayız, hep birlikteyiz.
"GÜN GELECEK EKREM BAŞKAN'IN BİR VESİKALIK FOTOĞRAFINA YENİLECEKSİNİZ"
Ekrem Başkan sosyal medya hesabından sesini duyuruyor diye sosyal medya hesabını kapattılar. Fotoğraflarını, pankartlarını, afişlerini toplattılar. Oysa İstanbul'un son seçilmiş, halen daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı unvanını taşıyan kişisi Ekrem İmamoğlu'dur. Tutuklu olduğu için yerine grubumuzdan bir vekil seçilmiştir. İstanbul'un seçilmiş belediye başkanı geri dönene kadar onun görevine vekalet etmektedir. Oysa seçilmiş kişinin resmini belediyenin panolarından, sesini seyahat edilen metroların vagonlarından kaldırmaya çalışanlara buradan söylüyorum. Yasaklamalarla, resim indirmeyle, ses kısmayla bu milletin gönlünden Ekrem Başkan'ı sökemezsiniz. Yenileceksiniz. Yenileceksiniz. Bütün resimleri indirseniz, pankartları toplasanız, bütün sesleri kıssanız da günü gelecek Ekrem başkanın bir vesikalık fotoğrafına yenileceksiniz. 100 gündür, 100 gündür hiçbir iddialarını ispat edemediler.
"ADALET BAKANI'NA SESLENİYORUM... O KÜSTAHLARA HADDİNİ BİLDİRİN"
Boş dosyalar ellerinde patlayınca itirafçı aramaya başladılar. Ailelere, evlatlara, eşlere saldırıyorlar. Para bulacağız diye küçük bir çocuğun kumbarasına dahi el koydular. Bir kızımızın kulağındaki küpeyi alıp onu altın sanıp sökmeye kalktılar, kulağına dedektör tuttular. Kadın tutuklulara avukatları olmadan uzaktan bağlantıyla ekrandan bağlanıp 'Süremiz dar. 5 dakikan kaldı. 5 dakika içinde istediklerimi söylemezsen, benim dediğim gibi bir ifade vereceğini söylemezsen beni de evladını da 20 yıl göremezsin' diyecek kadar haysiyetsizleştiler. Ve yine ve yine bir tutukluyu Kandıra Cezaevi'nden Çağlayan'a rızası olmadan, haberi olmadan, ailesi bilmeden, avukatı çağrılmadan götürdüler. Orada bir salona değil bilinmedik bir odaya götürüp bir başsavcı, üç savcıyla karşısına geçtiler. Psikolojik baskı, sosyal işkence, tehdit ve avukatım nerede deyince onun yanında rahat konuşamıyorsun. Biz seni sorguya değil sohbete çağırdık. Bu sohbetin sonundan özgürleşerek ayrılabilirsin dediler. Bunu yaparken bir başsavcı ve üç savcı birlikte oradaydılar. Buradan HSK'ya sesleniyorum. HSK'nın başkanı olan Adalet Bakanı'na sesleniyorum. Türkiye'de yargı konusunda sözü olan, fikri olan, görevi olan, eğitimi olan herkese sesleniyorum. Bir sorgulamada avukatın bulundurulması kaç yıllık kazanımdır? Var olan avukatsız ifade alıp iftiracıya zorlamak ve buna karşı kimsenin harekete geçmemesi ne demektir? O salonlarda, o başsavcıyı, üç savcıyı yetkisiz bir şekilde bu işi yapmasına susanlara sesleniyorum. Görevinizin başına dönün. Gereğini yapın. O küstahlara haddini bildirin. Yoksa bu millet size haddinizi bildirecek.
Ekrem Başkanın gencecik pırıl pırıl avukatını görevini yapıyor diye, aleyhte verilen ifadeleri, iftiraları edinmeye çalışıyor diye, savunma bütünlüğü oluşturmaya çalışıyor diye aldılar içeriye tıktılar. Güya bunun için yaptılar ama birazdan bahsedeceğim. Bir MASAK raporunu hallaç pamuğu gibi attığı için, bir babaya, bir evlada atılan iftiraları ortaya çıkardığı için, MASAK 'a ve Savcı'ya suç üstü yaptığı için, anlatamasın diye içeriye koydular. Bir tutukluyu ifadeye götürdükleri sırada eş zamanlı eşini de gözaltına alıp tutukluya eşin de gözaltına sevk. Burada iyi bir ifade verirsen akşam evde buluşursunuz deyip, iyi ifade vermezsen eşini de tutuklayacağız, evlatlarına kim bakacak diyecek kadar haysiyetsizleştiler. Ekrem Başkanın evladını babasının kumpasa dahil etmeye çalıştılar. Hasan İmamoğlu'nun evinin önündeki bahçeyi köstebek gibi kazdılar. Olmayan parayı boş tarladaki kör kuyularda aradılar. Aslında o kuyulara kararmış vicdanlarını gömdüler.
Tutuklanan arkadaşlarımızı uzak cezaevlerine sürdüler. Avukatlarından uzaklaştırdılar. Ailelerinden uzaklaştırdılar. Yaşlı annelerinin, babalarının ziyaretinden mahrum ettiler. Bazı tutukluların adli suçluların bulunduğu koğuşlara sevk ederek ailelerini tedirgin ettiler. Yatak vermediler. Günlerce nöbetleşe yerde yatırdılar ve bunu yaparken kendi aralarında filanca savcı eskiden Cezaevi savcısıydı. Bütün cezaevlerini koşulları biliyor. Hangi koğuş tedirginlik yaratır. Kim nerede kaç gün dayanır biliyor. Patır patır sökülecekler bu ifadeleri teker teker imzalayacaklar dediler. İşte o iftiralara birbirine karşı iftira atıp kendini kurtar dene, hem kendine hem herkese kazılan kumpasa alet olmayanlara, o iftira çukuruna düşmeyenlere selam olsun. Aileleri burada. Onlarla ne kadar gurur duyarsanız azdır. Gözaltındaki arkadaşlarımızı iki yanlarına birer polis sıraya dizerek ellerini önlerinde bağlayarak devletin polisine görüntülerini çektirip medyaya servis ettiler. Darbe dönemlerinde yaşanan ayıp 2025'te bu millete yaşattılar. Bu ülkeyi, bu ülkeyi o hale düşürmekten utanmadılar. Belediyede açtıkları kasadan Gaziosmanpaşa hakanımızın kasasından belediyenin resmi mührü çıktı. Belediyenin resmi mührü. Yine koruma müdürü Mustafa Akın'ın namuslu bir polis olan devlette şanla şerefle ödül belgeleriyle görev yapmış olan yıllardır Ekrem Başkanımızın ailesinin yanından ayrılmayan Mustafa komiserin yayladaki evine gittiler. A101'den satın alınmış dandik bir kasanın içinde 48 tek resmi silahta kullanılacak mermiyi buldular. Ancak ekranın yarısına kırmızı kırmızı yazarak efendim kasadan gizli kasalara ulaşıldı diyerek kasadan boşaltılan dolar görüntülerini servis ettiler. Tutanakta kasada mermi bulunmuştur yazıyor.
"SEÇİME KADAR BEKLE"
TRT çıkan dolarları gösteriyor. Kasada kasada belediyenin mührü bulunmuştur yazıyor. TRT Haber Euro çıkartıyor. Buna itiraz edince böyle bir arama tutanağı yok. Altında imza var. Kasalardan para çıkmadı deyince elimizde görüntüler yoktu. Stoktan video kullandık. Kusura bakmayın dediler. Kusura bakmak değil. Kusura bakmak değil. Bu stok videoyu size kim yolladı? Boş kasaya rağmen basın görüntüleri kim dedi biliyorum. Bu görüntüyü yayana da o talimatı verene de diyorum ki seçime kadar bekle ulan. Seçime kadar bekle. Özgür Özel neyine güveniyor? Millete güveniyorum lan. Millete güveniyorum. Milletten başka güvenecek kim var? Millete güveniyorum millete.
Aziz İhsan Aktaş diye birisi girmediği yer, girmediği ihale yok. Ne eksik kalmış Türkiye Büyük Millet Meclisi, ne Sayıştay, ne Trabzon Büyükşehir Belediyesi, ne Isparta Belediyesi. 20'den fazla büyük üniversite, Devlet Hastanesi, Şehir Hastanesi nerede ise bakanlıkların hepsi. Hepsinde Aziz İhsan Aktaş var. Bunu aldılar içeriye koydular. Bu kişiyi suç örgütü lideri olarak tanımladılar, bizim pırıl pırıl arkadaşlarımızı karalayacak ifadeyi alınca bıraktılar. Suç örgütü lideri dışarıda, şoför, sekreter ve konuyla ilgisi olmayan arkadaşlarımız içeride. Bunlar adaleti yere çalıp menfaati baş tacı edenlerdir. Günü gelince bizim masum arkadaşlarımız gibi haksız, hukuksuz, işkenceye muhatap olmayacaklar ama yargının önünde mutlaka hesap vereceklerdir. Mutlaka. Soruşturma ne kadar saçmaysa sorular o kadar komik, soranlar o kadar aciz, yanıtlayanlar o kadar masumdu.
"ANT OLSUN Kİ HESAP VERECEKSİNİZ"
Suç işliyorsunuz. Buradan söylüyorum, kul hakkına giriyorsunuz. İnsanlara sırf İmamoğlu'nu suçlasınlar, belediye başkanlarımızı suçlasınlar diye elinizde olmayan kanıtları üretebilmek için eziyet ediyorsunuz. Evlatlara, eşlere, ailelere dokunmak örfte yok, törede yok ama ant olsun ki başaramayacaksınız. Ant olsun ki kazanamayacaksınız. Ant olsun ki bu kötülüğün hesabını er ya da geç vereceksiniz. Şerefli yargı ve emniyet mensuplarımızı bir kenara koyarak bu cuntanın üyelerine ve talimat verdiklerine sesleniyorum; Özgür Özel'in değil ama adaletin er ya da geç açılacak bir kara kaplı defteri vardır. Hepiniz işlediğiniz suçlarla o deftere kaydediliyorsunuz. Siz Yüce Türk Adaletini kirlettiniz, bu devleti lekelediniz. Ant olsun ki gün gelecek, o defter açılacak, hepiniz bunun hesabını teker teker vereceksiniz.
Şimdi Erdoğan, yurt dışına çıkışımı fırsat bilmiş. Ben yokken onu men ettiğim bir işe girmiş. Ne diyordu? Ahtapot diyordu. Ne diyordu? Kolları orayı burayı sarıyor diyordu. Ben ona "Ben sana ahtapotu göstereceğim." deyip de gerçek ahtapotu gösterince sus pus oldu. 'Ahtapot dersen izleyeceksin' dedim. Ben yokken bak gösteremiyor, söyleyemiyor. Yorumları köşelerde yazılınca ben yokken yurt dışındayken bir cümlenin içinde hızlı hızlı ahtapot demiş. Radara girdin Erdoğan. Yakalandın. Ahtapot filminin son versiyonuyla hep birlikte milletin karşısına çıkalım bakalım."
"SEN ZEKERİYA ÖZ'E KEFİL OLDUN BEN KAHRAMAN ASKERLERİMİZE"
Hazırlanan ahtapot videosu izletildikten sonra Özel şöyle devam etti:
Seslenirim ki sen geçmişte Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının savcısıydın. Kendin söylüyorsun. Sen o zaman Zekeriya Özlere kefil oldun. Ben kahraman askerlerimize, ben Mehmet Haberal'a, Mustafa Balbay'a, İlker Başbuğa kefil oldum. Senin kefil olduğun Zekeriya Öz 15 Temmuz sürecinde bu ülkeden fare gibi, sıçan gibi kaçtı gitti. Benim kefil olduklarım alınları açık, başı dik aramızda dolaşıyorlar. Benim kefil olduklarım benim kefil olduklarım aramızda dolaşıyor. Hatta bir tanesi Mustafa Balbay ilk 100 günü anlattığı asla vazgeçme diye bir kitap yazdı. Üç kez Ekrem başkanla Silivri'de görüşerek benimle görüşerek, ailelerle arkadaşlarla görüşerek içinde asla vazgeçme yazan bir not, arkasında Ekrem başkan ve arkadaşlara mektup yazılabilecek bir zarfın içinde bir kitap yazdı. Bu kitabın gelirini de bu süreçte bu süreçte gözaltına alınan tutuklanan, bursu kesilen, yurttan atılan öğrencilere burs olarak vermeyi taahhüt etti. Benim kefil olduklarım şimdi insanlığın gereğini yapıyor. Benim kefil olduklarım alnı açık başı dik geziyor. Ama Erdoğan çıkmış o gün de söylüyorsa bugün yine aynı kefaleti, aynı cesaretle ve aynı çıkarcılıkla siyaseten birilerini karalamak için bir savcıya verdiği görevi sanki hukuka dair bir şeymiş gibi yaparak kullanmaya çalışıyor.
ERDOĞAN'A 'ETKİN PİŞMANLIK' YANITI
Dönüp dolaşıp bazen de bana şöyle sesleniyor; 'Özgür Özel gel etkin pişmanlıktan faydalan. Ekrem'e sırtını dön. Arkadaşlarına sırtını dön. Ailelerine sırtını dön. Gel burada partinin başında otur' diyor. Beni partime yapılan yargı kumpasıyla Cumhuriyet Halk Partisini yargı eliyle dizayn etmek istediğini itiraf ederek partinin başında kalmayı bana rüşvet teklif edip partiye çökmeyi, partide butlan yapmayı, partiye kayyım koymayı tehdit unsuru yaparak arkadaşlarımı terk etmeye zorluyor. Kendisine cevabım şudur: Öyle Cumhuriyet Halk Partisinde gerçek cumhuriyetçilerde menfaat için, makam için arkadaş satacak etkin pişmanlık yapacak kimseler yok. Ama senin son pişmanlığın fayda etmeyecek Erdoğan. Son pişmanlığın fayda etmeyecek. Makam mevki gözetmeden, başıma ne gelir demeden ya da buradan bir fırsat nerelere giderim ne imkanlar bulurum demeden davasına sahip çıkanlara, arkadaşlarına sahip çıkanlara, namuslu insanlara sahip çıkanlara selam olsun. Gerçek Cumhuriyet Halk Partililer onlardır. Hepsinin alnından öpüyorum.
"MEHMET ŞİMŞEK'İN PEŞİNİ BU LEKE BIRAKMAZ, ÖZGÜR ÖZEL PEŞİNİ ÇIKARMAZ"
Bozuk bozuk düzende sağlam çark olmaz. 19 Mart darbesiyle zaten krizdeki ekonomiyi hepten dibe batırdılar. Bu darbe bölgemizdeki gerilimler yoğunlaşırken yapıldı. Darbenin mali ayağı olup finansmanı sağlayan kişi ise rasyonel politikalara dönüş sözüyle gelen ama Türkiye'yi Avrupa'nın en fakiri haline getiren Mehmet Şimşek oldu. Dünyaya demokrat ortalama AKP'nin AKP'linin üzerinde demokrat daha yetkin biriymiş gibi servis edilen Mehmet Şimşek Biz bu rezervleri bugünler için biriktirdik dedi. Darbeye hazırlandıklarını itiraf etti. Darbenin mali ayağı olduğunu itiraf etti. Bundan sonra Mehmet Şimşek'in ne Türkiye'de ne dünyada itibarı yoktur. Onun peşini bu leke bırakmaz. Onun peşini Özgür Özel bırakmaz. Masa masa hazırlattıkları raporlar çarpıtma ve hatalarla dolu. Birinci MASAK raporunu darbeden aylar önce konuşmaya başladılar. MASAK raporu soruşturma açılınca anladık ki 3 Mart'ta istemişler 10 Mart'ta görevlendirme olmuş 7 gün içinde hızla 17 Mart'a kadar raporu tamamlamışlar. Ve aylarca MASAK raporunda şu var bu var dediklerinin hepsi yalan çıktı.
23 sayfalık raporu hazırlayan uzman yardımcısı Rapora suç gelirinin suç gelirinin ve aklama suçu bulamadım. Ancak yine de takdir Savcılığındır dedi. Nerede o belge? İşte size MASAK raporu. İşte size gizli MASAK raporu. Diyor ki suç gelirini aklama suçunu ben bulamadım. Ancak yine de takdir Sayın Cumhuriyet Başsavcısınındır dedi. Hiçbir delil olmayan o MASAK raporu 1 MASAK raporu bir torba peçete kadar değersizdir. Ondan sonra 2 MASAK raporuna bel bağladılar. 2 MASAK raporu gelince tüm deliller burada. İlki aceleye gelmişti dediler. 44 gün aradılar, taradılar. 181 sayfa rapor yazdılar. Bu raporun sonunda ortaya çıkan şudur. Raporun MASAK'a şu kişileri araştır deyip onun bulduğu kusurlar değil savcının iftiracıya söylettiği gizli tanıktan aldığı ona verdiği ondan aldığı itiraf gibi yaptırdığı iftiraları belirleyip bunları incele dediler.
"EKREM BAŞKAN'IN EVLADININ MASUMİYETİNE ÖZGÜR ÖZEL KENDİ NAMUSU KADAR KEFİLDİR"
181 sayfanın sonunda. Örneğin Ekrem Başkanın evladına yurt dışına para kaçırdı diye iftira atmışlardı. O raporda o raporda bir hareket dört kez 8 kez farklı farklı yazılmış. Avukat Mehmet Pehlivan bunları dakikalar içinde buldu. Koştu geldi. Genel Başkanım dedi. MASAK raporunda olan her şey 48 kat şişirilmiş. Ve Ekrem Başkanın oğlu konusu şu şekilde bir gerçekliği var. Aylardır yurt dışında bir şirkete ortak olmak için babadan para istiyor. Ekrem Başkan benim orada batırılacak param yok. Var paran yaparsın. Ben sana bu konuda para vermem diyor. Annesini ve dedesini ikna ediyor. Annesinin neyi bozdurdu? Dedesinin 17 yıllık mevduat hesabından 17 yıllık mevduat hesabından Kira geliri koymuş, onu koymuş oradan almış. 17 yıllık vadeli mevduat hesabından vadesi dolduğu gün çekip de torununa verdiği parayı yurt dışına kaçırılan rüşvet parası diye gösterecek bir haysiyetsizliğe giriştiler. Ama şu kadarını söyleyelim. Rapordaki bütün hataları ortaya koyup masa itiraz eden Mehmet Pehlivan'a yapay zekayla çalışıyoruz. Bazen böyle hatalar yapıyorlar dediler. Bu Mehmet Pehlivan televizyon televizyon çıkıp bu raporu anlatmasın. Bu iftirayı anlatmasın diye o gün çağırdılar. Ayağıyla giden Mehmet'imizi tuttular ve Tekirdağ Çorlu'da cezaevine koydular. Mehmet'in masumiyetine de Ekrem Başkanın evladının masumiyetine de Özgür Özel kendi namusu kadar kefildir. Bu kadar söylüyorum.
İZMİR OPERASYONU TEPKİSİ
Demokrasiye dönüşsün diye beklerken birileri adaleti katletmeye devam ediyorlar. İzmir'de İl Başkanımız önceki Büyükşehir Belediye Başkanımız dahil 150'den fazla kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Bu milleti 100. Kara güne Şafak baskınıyla uyandıranların bir amacı sadece kendi gördükleri o hayali ahtapota milleti inandırmaya çalışırken diğer taraftan bugünkü 100. gün mücadelemizi, etkinliğimizi, akşamki Saraçhane birlikteliğimizi engellemek bizi paralize etmek, dikkati İzmir'e çekmek, buradakileri unutulmaya terk etmek hesabı vardır. Ama buradan bütün Türkiye'ye ilan ediyorum ki bugün 100. kara gün İstanbul mücadelemizin 104. günüdür. İzmir mücadelesinin 1 günüdür.
İzmir'de operasyonun İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin ihbarıyla yapıldığı gibi bir dezenformasyon az önce yalanlanmıştır. Elbette büyük büyük yapıların içinde soruşturmalar varsa suçlular haklarında işlemler olabilir.
Ancak bugün İzmir'deki bu boyuttaki bir operasyonun yeni bir yargı kumpası olduğundan iftira olduğundan ve kimleri kapsadığına bakıldığında CHP'nin içinde efendim şimdi son kurultayda Özgür Özel'i destekleyenlere operasyon oldu. Özgür Özel onlara sahip çıktı. Şimdi karşısındakilere operasyon yapalım. Onlara sahip çıkmaz partiyi bölelim hesabı ne Özgür Özel'i ne Kuvay-i Milliye'nin partisini tanımamaktır. Biz geride kimseyi bırakmayanların partisiyiz.
Biz haklıyla haklıyı, haklıyla haksızı vicdanımızda tartan birileri kara çaldı diye onlara siyasi pozisyonlar üzerinden bakan değil herkesi kendimiz kadar, kardeşimiz kadar bu partideki herkesi kardeş bilenleriz. Kardeşini satanlara, yola çıktıklarını yolda bırakanlara kurdukları partiyi 33 kişiyle kurup iki kişi olanlara duyurulur. Cumhuriyet Halk Partisi birlikteliğin ve kardeşliğin partisidir.
LEMAN AÇIKLAMASI
100. güne yönelik bir başka operasyon ise gündemin değişmesi ve bir büyük tartışmanın başlaması, bunun üzerinden her şeyin yeniden şekillenmesi ümidiyle yapılan bir işle karşı karşıyayız. Zor bir konu. Dışarıdan ilk duyanı, görmeyeni yanıltan, toplumu hızla kutuplaştıran, tansiyonu artırmak için özellikle üzerine durulan bir konu. Ancak gün birilerinin peşinden gitmek, dayatılan ezbere gitmek değil dönüp bakma günüdür. Dün akşam saatlerinde, Türkiye'de yaygınlaşan ve hızla tansiyonu yükselten olayı ilk duyduğumda, LeMan gazetesi Hz. peygamberin karikatürünü çizmiş. İlk tepkim; 'Yanlış olmuş. Olur mu karikatür? Peygamberin resmi mi olur?' İkinci tepkim; 'Ya yapmamışlardır. Bu doğru değildir. Leman öyle bir dergi değil' demek olmuştur. Aldım karikatüre baktım. Karikatüre bakmadan, buzlanmış yerlere bakarak 'Efendim, Peygamber Efendimize bunu diyenleri ben de kınıyorum' demek işin kolayıdır. Yapabilirim, yapabiliriz. Birilerinin peşine takılabiliriz.
Özgür Özel olarak baktığımı ve gördüğümü söylüyorum. Buradan vicdan sahibi muhafazakarlara muhafazakar cemaatin, muhafazakar camianın kanaat önderlerine, yazarına çizerine hatta karikatüristlerine sesleniyorum. Dönün bir bakın. Ben baktığımda Gazze'de bombardıman altında hayatını kaybetmiş, kanatlar takılmış bir melek görüyorum. Başında haresiyle, kanadıyla. Bir başka öldürülmüş, bir başka bombanın öldürdüğü bir melekle karşılaşıyor. Gökyüzünde tanışıyorlar. Diyor ki Selamünaleyküm, ben Muhammed. Bunu Hazreti Muhammed'i resmetmişler olarak söylüyorlar. Hazreti Muhammed peygamber katındadır. Melek falan değildir. Orada Muhammed Gazze'de öldürülmüş, ismini Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazreti Muhammed'den alan bir Müslüman çocuktur. Gökyüzünde karşılaştığı bir başka peygamberden adını alan bir başka çocuk, bir başka Gazzelidir. Doğduğunda bebek öldüğünde kaç yaşında olursa olsun, peygamberlerin adını alanlar burada ölüyor diye resmedilmiş ve bu şekilde açıklanmış bir karikatürdür.
"YAPILMAMIŞ SAYGISIZLIK ÜZERİNDEN TOPLUMSAL LİNCE SESSİZ KALMAM"
Ama kolay, fırsat var. Peygamberin resmini çizdiler saldırın LeMan'a. O LeMan, o LeMan hepimiz susarken, hepimiz susarken Mavi Marmara'ya destek karikatürü çizen Leman'dır. O Leman hepimiz susarken İsrail'e ticarete karşı cephe alan LeMan'dır. O Leman Motokurye Samet'i kapak yapmış. Ve Samet'in kardeşine destek olmuş Leman'dır. O Motokurye Samet Ankara'da ölünce hikayesini hepimizin hüngür hüngür ağladığı Samet'tir. Çok bilinmez. Biz o Samet'in kardeşini motokuryelerin davasını sürdüren bütün motokuryeler için mücadele eden Berna Özgül'ü genç yaşında parti meclis üyesi yaptık. Berna Lemancıların abisini kapak yaptıkları gün bunu söylememe gerek yok. Leman'ın maddi manevi destekleriyle okuyan Berna mezun olduğu gün cübbesini aldı. Geldi cübbesini giydi. Bana abisinin, motokurye Samet'in kapak olduğu Leman'ı getirip teşekkür etti ve paylaştı. Dün akşam bilmezler Berna'nın Samet'in kardeşi olduğunu, Berna'nın Saadet'in kardeşi olduğunu rahmetli Samet'in kardeşi olduğunu bilmezler. Leman Gazetesi diyorlar. Geçen hafta Özgür Özel'i ziyaret etmişti. Ardından da bu paylaşımı yaptı. Ben rahmetli Samet'e, kız kardeşine, Leman Gazetesi'nin bugüne kadar Filistin davasına sahip çıkışına doğrudan şahit olmuş bir okurlarıyım. Leman Gazetesi'nin üstünde tepinerek hakikati ezemezsiniz.
Eğer ki Gazi eğer ki Hazreti Muhammed'e bir saygısızlık varsa ona kim karşı çıkar? Geçmişteki meclis tutanaklarına bakın. Manisa'dakilere Manisa'da her siyasi partiden, her siyasi partiden iyi gününde kötü gününde birlikte olduğumuz, yasımızı birlikte tuttuğumuz, orucumuzu birlikte açtığımız, bayram namazını birlikte kıldığımız Manisalı muhafazakarlar şahidimdir ki Hazreti Muhammed'e saygısızlığa da izin vermem. Ama yapılmamış bir saygısızlık üzerinden o toplumsal lince de sessiz kalmam. Herkes doğru yerde durmayı bilecek."