CHP Genel Başkanı Özgür Özel partisinin TBMM'deki grup toplantısında açıklamalarda bulundu. AKP'nin yaptığı vekil transferlerine tepki gösteren Özel transfer sürecini Gelecek Partisi'nden istifa edip AKP'ye geçen Serap Yazıcı hakkında şöyle konuştu:
Bir de geçmişte kendinden bir milletvekili gitmiş. "Bir milletvekilinde ahlak varsa milletvekilliğinden de istifa edecekmiş." Dün "Biz AK Parti'nin tek adam rejimine itiraz ediyoruz." diye seçmenden oy toplamış, AK Parti itirazıyla propaganda yapmış, bu seçim döneminde bu Meclise AK Parti'ye itiraz üzerinden taşınmış bir sürü milletvekilini partisine katıyor. İçlerinden bir tanesi bir gün önce, 14 saat önce sadece partisinden istifa etti. O da AK Parti'ye gidiyor haberleri çıkınca akşamüstü tweet attı, "Gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum." diye. O kongreden üç dört gün önce benim partisine yaptığım ziyarette geldi, oturdu, toplantıda beni dinledi, o partinin genel başkanını dinledi, heyetteydi, şimdi AK Parti'ye gitti.
Antalya milletvekilimize gitti. "Tek adam rejimine itiraz benim partimde yeterli değil. Cumhuriyet Halk Partisi'ne geçmek istiyorum." dedi. Antalya milletvekilimizle birlikte bana geldiler. Ben kendisine, bir, "Partinizin bir grubu var. İstifanızla grubunuz düşebilir. Grubu düşüren olmayın. Biz o grup düşmesin diye o gruba milletvekili veren partiyiz." İki, iki, "Eğer partinizden ayrılsanız bile uzunca bir süre geçmeden alamayız. Çünkü biz bir başka partinin milletvekiline göz koyan bir parti değiliz." Üç, "O partinin milletvekili, oradan istifa etseniz de, bize gelme iradenizi söyleseniz de sonunda ben partinizin genel başkanına bir telefon açmak, bu durumdan haberdar etmek, bu konuyu konuşmak zorundayım." diye şahitlerin huzurunda konuştum.
"SERAP YAZICI ÖNCE CHP'YE GELMEK İSTEDİ"
Bu kişi bizden gitti, sonra arkasından Adalet ve Kalkınma Partisi'ne geçti. Adalet ve Kalkınma Partisi'ne geçen kimi milletvekillerinin neler istediklerini ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin hangi ilkesel cevabı vererek reddettiğini gerekmedikçe ifade etmeyeceğim ama şunu söyleyeyim:
Cumhuriyet Halk Partisi'ne katılan her milletvekili partisinden makul süre önce ayrılıp hem de seçmeni kandırmayıp aynı ittifakla, aynı yön ve yönelimde Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelen, partinin ideallerine, partiye, partinin hedeflerine uygun hiçbir, bir zerre pazarlığın içinde olmamış vatansever kardeşlerimizdir. Hepsinin bir kez daha ellerinden öpüyorum, alınlarından öpüyorum. Siyaseti böyle yapanlarla yol yürümeye devam edeceğiz. Öyle yapanlar olmaz olsun, bizden ırakta olsun.
KURULTAY CEVABI
Kendisinin CHP'nin genel başkanı seçildiği Kurultay hakkındaki şaibe iddiaları hakkında da konuşan Özel, AKP'nin kongresinden bahsederek "Bu yoklukta, yoksullukta kişi başı 4.200 lira, 6 milyonluk hediye dağıtmış, "CHP'nin kongresinde şaibe var." diyor. Ya CHP'nin kongresinden bir 4.000 liralık saati bir kişinin kolundan çıkarıp bir kişiye verdiğinin görüntüsünü bulsanız dünyanın en mutlu insanı olacağınız, o kadar yalan, o kadar şaibe, o kadar iftira olmuyor. Bir kanıt bulamıyorlar, sadece algı operasyonu yapıyorlar" dedi.
Özgür Özel açıklamalarında şunları söyledi:
son grup toplantımızın ardından ziyaretlerimizi sürdürdük, DEVA, Demokrat ve saadet Partisi'ne hayırlı olsun ziyareti yapmıştık. Bu hafta da Gelecek Partisi'nin genel Başkanı Erkan Baş'ı İYİ Parti'nin genel Başkanını, muhalefetin parçalanmaya çalışıldığı ağır bir saldırı altında olduğu tüm imkanlarla maddi manevi rasyonel yasal yasadışı her türlü faaliyetle muhalefete saldırdıkları ama biizm bir ve birlikte olmamız gerektiği konusunda ortak mutabakatımızı teyit ettik. Ben kendilerine önseçim, genel seçim için tatbikatlarını, nasıl Türkiye'nin yarınlarını yöneteceğimizi parti programımızın, verileri nasıl dereliğimizi, önümüzdeki günlerde bu parti programını değiştirip bütün Türkiye'ye çözüm olarak vereceğimizi ve aday belirleme sürecinde karşılaştığımız yargı tacizlerini konuştuk. Tüm genel başkanlar, tek hedefin tekrar bu ülkenin hukuk devleti ile tanıştırmak gerektiği konusunda birbirilerimize katkılarda bulunduk.
ÜMİT ÖZDAĞ'IN TUTUKLULUĞUNA TEPKİ
Bu hafta, sadece üç genel başkan ziyaret etmedim, dört genel başkan ziyaret ettim bunlardan biri Silivri'deydi. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ. İstanbul Cumhuriyet Başsavcınınsın yaptığı iş İstanbul ile hiç ilgisi olmayan, olmaz bu dedik cezaevi dışında da ifade ettik. Sonra mahkeme karar verdi. Mahkeme karar verdi Ümit Özdağ için İstanbul'daki mahkemeler yetkisizdir dedi. O da biliyor du yetkisiz olduğunu, o yüzden tüm bu işlemleri yapıp Kayseri'deki bir oya üzerinde tutuklama yapmıştı. Şimdi onu bekliyoruz. Yetki Kayseri'de şimdi öbür mahkeme yetkisizsin diyecek. Ama bir partinin genel başkanını küçük düşürme çabalarına şahitlik ettik. Genel başkanların hukuku diğer genel başkanlara emanettir. Bir genel başkan partisinin kurultayını yapacak esecek gürleyecek. Onunla rekabet edecek birini zindanda tutacak. Bu tepedekinin korkaklığı ve acizliğidir.
"UCU NEREYE GİDERSE GİTSİN DİYENLER HEP BERABER KONGREYE GİTTİLER"
Şimdi böyle keyifli, umutlu bir konudan herkes unutsa bizim unutmayacağımız, unutturmayacağımız, içimizi yakan, kavuran bir konuya geliyoruz. Bolu'daki yangın faciası. 36'sı çocuk, bebek 78 canımızı kaybettik. Bugün 35. gün. İlk gün Bolu'daydık. 7. gün buradan hatırlattık. Her hafta hatırlatıyoruz ve her hafta rezaletin yeni bir perdesini aralıyoruz. Bugün 35. gün. "Ucu nereye giderse gitsin." diyenler hep beraber dün kongreye gittiler. Ucu başı birbirine değiyordu dün. 21 Ocak'ta bir bilirkişi heyeti oluşturmuşlardı. Bilirkişi heyeti bu. Bu bilirkişi heyetine görev vermişlerdi. Sayısını burada söylemiştim. 2025'e 962. Bu bilirkişiye "korsan" dediler.
Bu bilirkişinin raporuna "korsan" dediler ve bilirkişi raporunu teslim almadılar. Sonra da bu bilirkişi raporunu teslim almama meselesinin kanıtını bulamayacağımızı söylediler. "Yok öyle bir şey." dediler. "Korsan." dediler. Önce bilirkişiyi takviyelerle güçlendirdik dediler ama bu belgenin bize geleceğini tahmin etmediler. Önce şunu göstereyim. Bu bilirkişinin raporunda sorumlular, Bolu Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, yeni adı Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Müdürlüğü, Bolu İl Özel İdaresi, söz konusu otelin işletmecileri ve turizm işletmesi belgesi düzenleyen kurum olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı yazmışlardı. Bu bilirkişiye "Bakanlığı çıkar oradan." dediler.
"Bunlar" dedi "çıkaramayız.". "Burada Bolu Belediyesi yok." dediler. "Kanuna göre sorumlu değil, yazamayız." dediler. Bunun üzerine bu bilirkişiye "Raporu almayız." dediler. Ankara'dan gelen telefonu açanı, Bolu'da açanı, Ankara'dan arayanı sonra savcılığa baskı yapanı söyledim.
Bunları sanki iftira atıyormuşuz gibi susup "korsan" deyip üstünü kapattılar. Bakın, "korsan" dedikleri 7 kişilik bilirkişinin görevlendirme yazısı burada. Yazının tarihi 21 Ocak 2025. Bu 7 kişiyi görevlendiriyorlar. Diyor ki: Elektrikçi bilirkişi, adı burada TC'si kapalı. İnşaatçı bilirkişi, yangın bilirkişisi, makine bilirkişisi, iş sağlığı güvenliği bilirkişisi.
Görevlendirenler başsavcı ve savcılar, altında bilirkişilerin imzaları var ve diyor ki: 21 Ocak 2025 günü dahil 3 gün süre veriyoruz, rapor hazırlayın diye. 3 gün. Hazırlanan rapor tam 3. gün, 21 22 23 oluyor, yazılıyor ve teslim edilmeye çalışılıyor. Diyorlar ki: Belediyeyi dahil et, bakanlığı çıkar. Bu beyefendiler mesleki ve kişisel namuslarına sahip çıkıyorlar.
O zaman diyorlar ki: Affınızı isteyin. 21'inde görev vermiş, 3 günde yaz demiş. Bu fotoğraf o ilk günün gecesinden. 3 gün sabahlara kadar çalışıp yazmışlar, 24'ünde teslim etmişler, bunlar teslim almamış ve azillerini istemiş. Alın size azilname yazıları. 1 2 3 4 5 6 7. Tarih 24, 23 23 23 23 23. Raporla aynı tarih. Saat 19.00. Rapor teslim edilmeye çalışıldı, 17.00'ye kadar süre var, almadılar. Saat de yazmışlar.
"Görevden azlimi talep ediyorum.". Kimi diyor ki: Sağlığım müsait değil. Kimi diyor ki: Ailevi sebepler. Kimi diyor vaktim yok. 3 gün çalışmış gece gündüz yapmış ve bu manidar, tarihe şerh düşen bahanelerle, 3 günlüğüne görevlendirildikten 3 gün sonra, teslim süresi dolduktan 4 saat sonra saat yazarak görevden azillerini istemişler.
BİLİRKİŞİLERİN UTANACAK HİÇBİR ŞEYİ YOK
Bu bilirkişilerin utanacak hiçbir şey yok. Bolu'da, sokaklarda başları dik, alınları açık geziyorlar. Onlara "korsan" diyenler siyasi gerekçelerle yazdıkları raporu teslim almayanların insan içine çıkacak durumları yok, insan içine.
"YARIN KURULACAK MAHKEMELRDE ANLATACAKLAR"
Bu işin peşini bırakmayacağız. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "korsan" dediğin bilirkişilerin de, "korsan" dediğin raporun da altında imzalarıyla savcının da, onların yazdığı raporun da, azil yazıların da hepsi elimizde duruyor. Bundan sonra mahkeme sürecinde bu bilirkişiler, geçmişteki bu bilirkişiler şahit olsun da her şeyi anlatsınlar da, şimdi anlatamazlarsa yarın kurulacak mahkemelerde anlatsınlar da Adalet Bakanlığı eliyle korsan faaliyet neymiş sen de gör, kurtarmaya çalıştığın Turizm Bakanı da görsün.
SAHTE ALKOL ÖLÜMLERİ
Maalesef sahte alkolden ölümler devam ediyor. İstanbul'da 70, Ankara'da 65 kişi, toplam 135 kişi öldü. İki ilde, iki hafta içinde. Bu raporu, bir komisyon kuralım, bu sorunu inceleyelim diye geçen dönem teklif ettik, reddettiler. Yine teklif ettik, yine reddettiler ama örneğin Kartal'da, Kaya'da ölenlerin iki katı öldü burada. Soma faciasında ölenlerin yarısı öldü sadece bir olayda. Geçen sene 500 kişi ölmüştü sahte alkolden. Kurmak istemiyorlar. Niye? Siyasi sebeplerle. Niye? Kurduğunda biliyor ki gittiğimiz hastanelerde yatanlar ya da ölenlerin yakınları, niye içti dediğimizde %80 parasızlıktan, alkolün pahalılığından diyor. Ben çıkıp bunu araştıralım diyorum. Burada 100 liralık içkinin 62 lirası vergi diyorum. Kesiyor onu, grup toplantısında oynatıyor. Bakın diyor, rakı hesabı yapıyor grupta diyor. Canın hesabını yapıyorum ben burada. Ayrıca rakı meselesi, alkol meselesi dokunulmaz değildir. Senden, ondan, bundan gizlenilecek bir şey değildir. Utanılacak bir şey değildir. Bu insanlardan aldığın fahiş vergiler, hayat tercihi vergileri ve yaptığın bu vergilerin tamamının ideolojik olması ayıptır. Ne içki içen suçludur ne de sen onu yargılayacak makamdasın. Bunların hepsinin hesabını sen vereceksin.
Sen kimsenin tercihini, yediğini, içtiğini, giydiğini, giymediğini sorgulayacak makamda değilsin. Bunu sorgulamak haddin değildir. Sana sorulacak soru şudur: Kimsin sen? Kimsin sen bunu sorguluyorsun? İnsanların yaşam biçimini sorguluyorsun.
Sen esas vereceksen OECD ülkeleri içinde Türkiye'nin gıda enflasyonunda birinci olduğunun, gıda enflasyonunun yüzde 44 olmasının, 38 OECD ülkesindeki ortalamanın yüzde 4 olmasının hesabını ver.
Koalisyon ortağın, ittifak ortağın askıda 9 gülek buğday kampanyası başlattı. Hoş, Sayın Genel Başkanları rahatsız, bir kez daha acil şifalar diliyorum. Aradık, bizim arkadaşlar sordular, sordurdular. Çünkü faydalı bir iş yapılıyorsa destek olalım, görünür kılalım. İç Anadolu'da aradığımız Milliyetçi Hareket Partisi il yönetimlerinin, ilçe yönetimlerinin hiçbirinin kampanyadan haberi yoktu ilk gün. "Genel merkeze soracağız." dediler. Genel merkeze soruldu, bilgi yok, biz size dönelim dediler. Mesele kampanya şundan ibaret; eğer elinde buğday kaldıysa çiftçinin bu tarihte, gidilecek çiftçiden 9 gülek yani 18 kova...
İki kova, 36 kilo buğday alınacak, askıya asılacak. Yoksul birisi de gidecek askıdan iki kova buğdayı alacak, kendine bir değirmen bulacak, buğdayı değirmende öğütecek, un yapacak, eve gidecek ekmek yapacak. Kampanya bu. Ama şu kadarını söyleyeyim; kampanyanın kendisi ittifak ortağının diğerini afişe etmesi, insanların olmayan buğdaya, alınıp da asılacak iki kova buğdaya, onu alıp da öğütüp un yapmaya, o undan ekmek yapmaya muhtaç hale geldiğinin itirafından başka bir şey değildir. Benim
ÖZGÜR ÖZEL'DEN MHP'YE: ASKIDA VEKİL UYGULAMASINI SONA ERDİRİN
Milliyetçi Hareket Partisi'nin değerli grubuna, milletvekillerine önerim şudur: Bu askıda buğday işi tutarsa biz de yürekten destekleyelim ama daha kolay bir yolu var. Askıda vicdan uygulamasını sona erdirin. Askıda vekil uygulamasını sona erdirin. Askıya koyduğunuz milletvekilliğini ve vicdanınızı alın, hep beraber bu memleketin sorunlarını konuşalım.
Çiftçiye gayrisafi milli hasılanın %1'i dağıtılacakken binde ikisi dağıtılıyor. Muhalefet bunu konuşuyor, arkadaşlar askıda buğday güleği diyorlar. Askıda gülek yapalım, içine buğday koyalım, diyorlar. O yüzden gerçekten çiftçinin sorunlarını çözeceklerse bu hafta verilecek önergelere, muhalefetin her kanun görüşülürken milletten yana verdiği önergelere destek versinler. O günden sonra seçim bölgelerine rahat giderler. Tarımla çok ilgili Milliyetçi Hareket Partisi'nin milletvekillerinin seçmenlerinin yanına varamadığı, yüzüne bakamadığı bir süreci yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Onun için yapılacak şey askıdaki milletvekilliğini alıp sırta geçirmek, askıya bırakılan vicdanı, Tayyip Erdoğan için askıda tutulan vicdanı oradan alıp kuşanmaktan geçiyor. Eğer onu yaparlarsa bu ülkenin önünü çok hızlı bir şekilde açabiliriz. Bunun için sadece ve sadece milletvekili olduğunun ve Anayasa'ya bağlı olarak yemin edildiğinin hatırlanması yeterli olacaktır.
RAMAZAN ÖNCESİ PİDE HESABI
Ramazan asgari ücretlinin emeklinin yokluk ayı olarak korkuyla bekleniyor. Geçen sene 900 liraya satılan Ramazan kolileri 1600 liraya çıktı. Şimdi pide. Asla uygulanmayacağını bildiğimiz, fiilen 30 lira civarı satılacağını bildiğimiz pideyi yine de 20 liradan hesaplayalım. 2002 yılında Ramazan pidesi 2 liraydı ve pidenin kilosu 2 liraydı. Şu anda pidenin kilosu 80 lira yüzde 4 bin artış var. 1 TL'ye 200 gramlık pideden 2,5 tane alınıyordu. 2018'de 3 çeyrek pideye düştük. 1 lirayla tırnak kadar pide alınıyor. 12,5 gram. Bir dilim ekmeğin 20 gram olduğu yerde Tayyip bey diyor ya nereden nereye. 500 gram bide almaktan 12,5 gram pide almaya. Ramazan geliyor nerden nereye.
TÜSİAD TEPKİSİ
Erdoğan, "Ben ekonomistim." diyor. Gözdesi Başsavcı Akın Gürlek. Ne gazeteci bıraktı, ne siyasetçi, ne akademisyen, en son borsaya da el attılar. Aslında Akın Bey SPK'ya yabancı değil. Değerli eşleri Sermaye Piyasası Kurumu'nda üst düzey yönetici zaten, yönetim kurulunda. Görev onların. Borsada bir şey varsa SPK devreye girer, araştırmayı yapar. Bir suç varsa, o suç hakkında da gider savcılığa suç duyurusunda bulunur. Ama emir Tayyip Bey'den gelince eşini, eşinin kurumunu bile beklemeye tahammülü yok. Gitmiş, geçen cuma günü borsa düştü diye soruşturma başlatmış ve başsavcılık fiyat hareketliliği konusunda haber yapan, yayan kişiler hakkında da soruşturma başlatmış. Tam bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Ya hu, bir gün önce TÜSİAD başkanını alıp da polis eşliğinde götüren sen. TÜSİAD yöneticisini polis eşliğinde götüren sen. Bütün dünyaya Mehmet Şimşek para bulmak için sunum yaparken o fotoğrafı sunan sen, Türkiye'de patronların birlikteliği diye ifade edilen, sermayenin birlikteliği diye ifade edilen TÜSİAD'ın başkanı diyor ki: "Yurt dışına çıkış yasağı koymayın. 80 ülkeye ihracatım var." İhracat yapmak kadar bu ülkenin şu anda ihtiyacı olan bir şey yok. 80 ülkeye ihracatı olan adama yurt dışına çıkış yasağı koyuyor. Bütün dünyadaki muhatapları, hiç değilse o 80 ülke, kendisine ihracat yapan kişinin Türkiye'de hükümeti eleştirdiğini ve bunun için gözaltına alındığını görüyor. Adli kontrolle imza attığını görüyor. Yurt dışına çıkmasının yasak olduğunu görüyor. Sonra borsa niye düşüyor? Borsa niye düşer? Güven ortamı yoksa düşer. Tedirginlik varsa düşer. Hukukun üstünlüğüne inanç sarsıldıysa düşer. Borsada yabancı niye çıkar? Türkiye'deki ortamdan endişeliyse çıkar. Ne zaman gelir? Türkiye'nin yarınlarına inanıyorsa gelir. Şimdi bunların hepsini bir tarafa bırakmışlar. Borsa düştü diye hesabı borsadan soruyorlar.
"GERÇEĞE AYKIRI BİLGİ VEREN VARSA..."
Tansiyon hastasının tansiyon aletini kırması gibi. Yiyor, içiyor, tuzlu yiyor, yağlı yiyor, tansiyon çıkınca aleti kırıyor. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir anlayış olur mu? Bu yüzden gerçeğe aykırı bilgi diye bir suç icat ettiler ve Sayın Erdoğan, "Ben bilirim." diyerek ekonomide yaptığı deneyle yoksuldan aldı, zengine verdi ve bunun sonunda ülkede her şey birbirine girdi. Ama sorun kötü yönetilen ülkede kötülükleri haber yapmak. Eğer kötü yönetiliyor, ülke kötüye gidiyor, sorumlusu hesap vermiyor, haber yapan gazeteci içeride. Buna muhalefet eden, muhalefet partisinin genel başkanı içeride. Ana muhalefet partisinin belediye başkanları içeride. Tweet atan akademisyenler içeride ya da bu konuda fikir söyleyen sendikacılar içeride. Rahatsızlığını dile getiren TÜSİAD başkanı ifadede. Ondan sonra dönüyor dolaşıyor, düşen borsadan hesap sormaya, bundan işlem yapmaya kalkıyor. Gerçeğe aykırı bilgi veren varsa, bir yılda 650.000 konut yapacağım diye söz verip üçte birini yapıp, iki yılda üçte birini yapıp, onun da onda birine bile konteynerde kalanları taşıyamayan Recep Tayyip Erdoğan, seçim kazanmak için, "Bir yılda konutunuza geçeceksiniz." demişti. Depremzedelerin %90'ı halen daha konteynerlarda kalıyor. Kendisini üzmeyen istatistik kurumuna aralıkta enflasyonu %1 ilan ettirip %4 maaşlardan zam çalıp, ocak ayında 5,5 ilan edenler gerçek dışı bilgiyi yayıyorlar.
loto oynar gibi enflasyon hedefini iki üç ayda bir yükseltip halkı yanıltıyor ama zammı yanlış hesaplanan hedef enflasyona göre veriyorlar. Dillerine pelesenk olan tek haneli enflasyon, hatta Mehmet Şimşek'in hedefi %5'ti. %5 yapmaya geldi. Şu anda enflasyon ortada, Mehmet Şimşek ortada yok. Dünyayı geziyor para bulmak için. Eskiden emekli ikramiyesiyle ev alınabiliyordu, araç alınabiliyordu. Bugün Türkiye'de iktidarın yarattığı sorunların başında barınma ve konut geliyor.
"MURAT KURUM İSTANBUL'UN MAKETİNE BAKIYOR"
Bir yılda 650.000 konut vaadi iki yıl sonunda bir yalan oldu, söylediğim gibi. Ama bir yandan o konutu vermek için bile depremzedenin önüne boş senet koyuyorlar, bir de anahtar. "Konutunu alacaksan boş senete imza at." Depremzede konut çıksa dahi o senete imza atacak cesareti olmadığından, gittiği konuttaki 800 lira aidata gücü olmadığından, işi olmadığından, elektrik, su, doğal gaza verecek parası olmadığından konteynerda kalmaya devam ediyor. Şimdi kazançlı yatırım kampanyası diye orta sınıf için bir kampanya başlatıyorlarmış. Aradık, sorduk. Avcılar'da 1+1, değil öyle 3+1, 1+1, 7,5 milyon. Orta sınıf için konut kampanyası.
Bu konuta 5 yıl boyunca 180.000 lira faiz, taksit ödeyebilenler sahip olacak. Türkiye'de 5 yıl üst üste, hem de başladığı fiyatla değil her yıl zamlanarak 180.000 lirayı aylık ödeyebilenin Avcılar'da 1+1 konut alabildiği, buna da orta sınıf için kazançlı yatırım kampanyası dedikleri bir ülkeye geldik. Asgari ücret 22.000 lira. Biz hesap ettik. 8 asgari ücretli birleşirse, 5 yıl bütün maaşlarını bunlara verirse bir tanesi 1+1 konuta geçebiliyor. Emekli için ise 13 emekli her ay aldıkları maaşı bir araya getirip 13 emekli maaşını 5 yıl Tayyip Bey'e verirse, 5 yılın sonunda 1+1 konut veriyor Tayyip Bey. Emekliyi getirdiği nokta, asgari ücretliyi getirdiği nokta, Türkiye'de barınma sorununu getirdiği nokta ortada. Bakan Kurum, zenginlere hitap eden bu kampanyayı açıklarken bir de "2025 sonunda yeni sosyal konut projeleri de yapacağız." dedi, utanmadan sıkılmadan. Bu Bakan Kurum, biliyorsunuz "Biz deprem konutları yaptık." diyen, "CHP bunların maketini de yapamazdı." deyip, CHP'nin bir yeri yönetmek için ancak maket yapabileceğini söyleyip CHP'yi küçümseyen kurum ne yapıyor evde akşamları, biliyor musunuz? En son seçimde nereye adaydı bu? İstanbul'a. İstanbul'un maketine bakıyor akşamları, maketine. İstanbul'un maketiyle oynuyor. Bakan Kurum, o bütün cesametiyle ve girmediği kavgada gösterdiği cesaretiyle, bizim Adıyaman Belediye Başkanı, depremde Adıyaman'da "Hayat normale döndü." diyen dönemin Ulaştırma Bakanı'nın iki yapasına yapışmıştı, iki yakasına.
Ben bu arkadaşın kardeşinin çocuğunu, karısını, bebesini elleriyle gidip köyüne gömüp ağlaya ağlaya gelip diğer enkazların başında uyumadan nöbet tuttuğu günlerden biliyoruz biz bu arkadaşı. Adıyaman'da sorun kalmadı deyince o günlerde, o günün Ulaştırma Bakanı'nın valilikte yakasına yapıştı. "Sen bunu dersen buraya kurtarma gelir mi, yardım gelir mi, aş gelir mi, insan gelir mi?" diye. Bir yerde yeri geldi dedim ki: "Abdurrahman'ın hikayesi siyaset hikayesi değil, insanlık hikayesidir." diye. "Adıyaman onu o yüzden seviyor." diyor. Bu kurum da vakti zamanında yanlış yerlerde yanlış açıklama yapmış, "Hayat normale döndü." diye. Kişi kendinden bilir işi. Video çekmiş. İşte Abdurrahman onun yakasını tutmamış diye. O koca cesametiyle ve hayali cesaretiyle konuşan kurum bir atanmış ya, bir seçilmiş değildir.
"O YÜZDEN İMAMOĞLU'NU SEÇTİLER"
Onu İstanbul'a teklif ettiler, İstanbullular seçmedi. Elinin tersiyle itti. Dediler ki: "Bize israf edecek adam lazım değil." Dediler ki: "Bize hizmet edecek adam lazım." Dediler ki: "Bize helikoptere binip Tayyip Bey kupon arkaları not ettirirken şunu Katarlı'ya söz verelim, şunu Arap Emirliği'ne, şunu Suudlulara derken not tutacak adam değil, vatandaşın gözüne bakıp hizmet edecek adam lazım." dediler. O yüzden İmamoğlu'nu seçtiler. Bu kurum 2019, 20 ve 22'de de sosyal konut kampanyaları ifade etmişti, davet etmişti. 2019'da 100.000 konut projesi için Erdoğan, "Azami 1 ila 1,5 yılda teslim edeceğiz." demişti. Bakın, 1 ila 1,5 yıl. 6 yıl geçmiş, meclis, meclis koridorları, Meclisimizin koridorları buradan konut hakkını alamayan mağdurlarla dolu.
Geziyorlar. 2022'de 500.000 konutluk projede Erdoğan, "Söz veriyorum, iki yılda yarısı bitecek." dedi. Erdoğan'ın sözünün üzerinden 2 yıl geçtikten sonra TOKİ, "2024'te ihaleler başlayacak." dedi. Şimdi de haziran 2025'e kadar ihaleler bitecek diyor.
Vatandaşlarımıza sesleniyorum. 2022'de iki yılda konutu vereceğiz diye kandırdıkları 2025 oldu, daha ihalesi yapılmadı. 2019'daki 100.000 konutun mağdurları Mecliste geziyorlar. İyisi mi sosyal konut isteyen, ucuza konut isteyen gidip de bunların kapısını çalmayın, gidip sandığa varın, bunları değiştirin, sosyal konuta da kavuşun, hakçı bir iktidara da kavuşun.
"SİZ ARKADAŞLARINIZIN HAYIR DUASINI DEĞİL, BEDDUASINI ALMIŞ ADAMSINIZ."
Türk Silahlı Kuvvetleri'nden Mustafa Kemal'in askerleri, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." diye and içen 5 teğmeni ihraç ettiler, biliyorsunuz. Orada Disiplin Kurulu'nun başkanı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı'ydı, Korgeneral Tevfik Algan. Bu ihraca, bu ihraca şerh koydu, itiraz etti. Ardından Algan'ın bu tutumundan rahatsız olanlar Algan'ı sürgüne yollamak istediler. Algan onlara gerekli cevabı istifa dilekçesini basarak verdi. Ben buradan sadece şunu söylüyorum: O süreçte Algan'a kimin baskı yaptığını, o süreçte teğmenlerin ihracı için kimin çırpındığını, bu sürecin medyada köpürtülmesi için kimin uğraştığını biliyorum ve onlara, onlara isimlerini vererek sadece şunu söylüyorum: Kara Kuvvetleri Komutanı Selçuk Bayraktaroğlu ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Ercüment Tatlıoğlu, ne yaptığınızı biliyorum ve Hulusi Akar'a söylediğimi size de söylüyorum. Siz arkadaşlarınızın hayır duasını değil, bedduasını almış adamsınız.
"NOT EDİYORUM"
Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın kimin yerine geçmek istediğini, kimin kuyusunu kazdığını ve gayrinizami harp denebilecek bir psikolojik savaşla teğmenlerin ihracını nasıl kışkırttığını, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın nasıl, komutanının nasıl mobbing uyguladığını biliyorum. Silah arkadaşlarımdan duyuyorum. Günü gelince hesabını sormak üzere bir tarafa not ediyorum.
MİLLİ EĞİTİM VE TARİKATLAR TEPKİSİ
AK Partili kadın seçmenler en çok çocuklarının aldığı eğitimden rahatsızlar, en çok. %18 memnuniyet Türkiye'de, "Çocuğumun aldığı eğitimden memnunum." diyen. AK Partili kadın seçmende de %25'i geçmiyor. Şimdi o seçmene sesleniyorum. Milli Eğitim Bakanı her gün heybeden bir şey çıkaran, bir gizli ve kirli ajandası olan, okulu temizlemeyen, çocuğa su vermeyen, karnını doyurmayan, okul yemeğine karşı çıkan, kalkacak mülakatı kaldırtmayan Milli Eğitim Bakanı şimdi çıkmış diyor ki: "Zorunlu eğitim çok. Yakında bunun tartışmaya açılacağını tahmin ediyorum." Sen Milli Eğitim Bakanı olarak bunu söylersen zaten bu en üstten tartışmaya açılır. Peki, gelecek konuşmalarda dünyadan detaylar vereceğim ama AK Partili kadın seçmenlere şunu söylüyorum: Bu diyor ki senin çocuğun çocuk işçi olsun istiyor. İlkokulu bitirsin, çocuk işçi olsun ya da kızın çocuk gelin olsun istiyor. İlkokul sonrası ya kocaya ya ustaya diyen kafa bu kafa ve bu kafanın söylediğini savunan bir tane eğitimci yok.
Ama bu kafanın savunduğunu savunan dünya kadar tarikat var. Biz bunlara geçit vermemek için her türlü mücadeleyi veriyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL'DEN ERDOĞAN'A 'KONGRE'DE ŞAİBE CEVABI"
Geçtiğimiz pazar Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 8. Olağan Kongresi yapıldı. Tek aday, tek kişi, kendisinin atadıklarına kendini alkışlattıra alkışlattıra bir kurultay yaptı. O kurultaydan sözde aklınca muhalefete saldırdı, bizi hedef aldı. Bir ülkede iktidar muhalefete muhalefet etmez. Bir ülkede muhalefet iktidara muhalefet eder. Eğer iktidar muhalefete muhalefet etmeye başladıysa psikolojik olarak iktidar el değiştirmiştir. Yani Tayyip Bey haklıdır. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisidir. Artık AK Parti de geleceğin ana muhalefet partisidir. AK Parti'nin Türkiye'nin dört bir yanından gelmiş 1.608 sayın delegesine toplam değeri 6 milyon 750 bin lira olan tanesi 4.200 lira olan saat hediye ettiler. Tayyip Bey orada bile delegeler saatleri takmış, kadranında imzası var. Bu yoklukta, yoksullukta kişi başı 4.200 lira, 6 milyonluk hediye dağıtmış, "CHP'nin kongresinde şaibe var." diyor. Ya CHP'nin kongresinden bir 4.000 liralık saati bir kişinin kolundan çıkarıp bir kişiye verdiğinin görüntüsünü bulsanız dünyanın en mutlu insanı olacağınız, o kadar yalan, o kadar şaibe, o kadar iftira olmuyor. Bir kanıt bulamıyorlar, sadece algı operasyonu yapıyorlar ama gözümüzün önünde 1.600 küsur delegenin koluna, "Beni seçtin." diye, "Buraya geldin." diye 4.200 liralık saat takıyorlar. Mahalleye sandık kurmayan, ilçede çıkan ikinci adayı çağırıp ikna eden, ilde çift adaylı kongreye kavga karıştıran, delegelerini buraya getirip kendi atadıklarını alkışlatan adamın kongresi de siyaseti de sonuna kadar şaibelidir, sonuna kadar.
AKP'YE GEÇEN VEKİLLERE SERT TEPKİ
Bir de geçmişte kendinden bir milletvekili gitmiş. "Bir milletvekilinde ahlak varsa milletvekilliğinden de istifa edecekmiş." Dün "Biz AK Parti'nin tek adam rejimine itiraz ediyoruz." diye seçmenden oy toplamış, AK Parti itirazıyla propaganda yapmış, bu seçim döneminde bu Meclise AK Parti'ye itiraz üzerinden taşınmış bir sürü milletvekilini partisine katıyor. İçlerinden bir tanesi bir gün önce, 14 saat önce sadece partisinden istifa etti. O da AK Parti'ye gidiyor haberleri çıkınca akşamüstü tweet attı, "Gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum." diye. O kongreden üç dört gün önce benim partisine yaptığım ziyarette geldi, oturdu, toplantıda beni dinledi, o partinin genel başkanını dinledi, heyetteydi, şimdi AK Parti'ye gitti.
Antalya milletvekilimize gitti. "Tek adam rejimine itiraz benim partimde yeterli değil. Cumhuriyet Halk Partisi'ne geçmek istiyorum." dedi. Antalya milletvekilimizle birlikte bana geldiler. Ben kendisine, bir, "Partinizin bir grubu var. İstifanızla grubunuz düşebilir. Grubu düşüren olmayın. Biz o grup düşmesin diye o gruba milletvekili veren partiyiz." İki, iki, "Eğer partinizden ayrılsanız bile uzunca bir süre geçmeden alamayız. Çünkü biz bir başka partinin milletvekiline göz koyan bir parti değiliz." Üç, "O partinin milletvekili, oradan istifa etseniz de, bize gelme iradenizi söyleseniz de sonunda ben partinizin genel başkanına bir telefon açmak, bu durumdan haberdar etmek, bu konuyu konuşmak zorundayım." diye şahitlerin huzurunda konuştum.
Bu kişi bizden gitti, sonra arkasından Adalet ve Kalkınma Partisi'ne geçti. Adalet ve Kalkınma Partisi'ne geçen kimi milletvekillerinin neler istediklerini ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin hangi ilkesel cevabı vererek reddettiğini gerekmedikçe ifade etmeyeceğim ama şunu söyleyeyim:
Cumhuriyet Halk Partisi'ne katılan her milletvekili partisinden makul süre önce ayrılıp hem de seçmeni kandırmayıp aynı ittifakla, aynı yön ve yönelimde Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelen, partinin ideallerine, partiye, partinin hedeflerine uygun hiçbir, bir zerre pazarlığın içinde olmamış vatansever kardeşlerimizdir. Hepsinin bir kez daha ellerinden öpüyorum, alınlarından öpüyorum. Siyaseti böyle yapanlarla yol yürümeye devam edeceğiz. Öyle yapanlar olmaz olsun, bizden ırakta olsun.
ÖZEL'DEN ERDOĞAN'A: "YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!" DEMEYE ÇALIŞ BAKALIM.
Tayyip Bey, Bertolt Brecht'in "Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz." ifadesinden terör örgütü sloganı çıkarmaya çalışa dursun, 68 kuşağının Türk siyasetine kazandırdığı komprador burjuvazi kelimesini TÜSİAD'a karşı söylüyor. İnsan merak ediyor. TÜSİAD komprador burjuvazinin temsilcisiyse bu beşli çete, senin 40 haramiler, yanı başından ayrılmayan MÜSİAD proletaryanın mı? Hangi, hangi yapının temsilcisi? Ama Tayyip Bey'e şunu öneriyorum: İlla 68 kuşağından bir slogan benimseyeceksen lütfen BOP eş başkanlığını bırak da "Yaşasın tam bağımsız Türkiye!" demeye çalış bakalım.
AHMET ÖZER VE KAYYIM AÇIKLAMASI
Ayın kayyımı Kars Kağızman Belediyesi'ne atandı. 11 ayda 11 kayyımdı. 12. ay gelmeden Kağızman'a kayyum atadılar. İlk gün ilk atanan kayyıma ne tepki verdiysek Kars Kağızman'da da aynı tepkiyi veriyoruz. Seçilmişler ancak yargı kararıyla görevden uzaklaştırılabilirler. Bu durumda da yerlerine o beldenin, o ilçenin, o ilin seçtiği belediye meclis üyeleri kendi içinden birini seçer. Buraya kaymakam atamak, vali atamak asla kabul edilemez. Kayyum deyince Ahmet Özer'in iddianamesi nihayet 115. gün çıktı. 118 gündür Esenyurt Belediye Başkanımız, Esenyurt'un seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer içeride. 83 sayfa iddianame var. 25 sayfasında, 25'inde terör örgütünü anlatıyor. Ya bir terör örgütüne üyelik iddia edilecekse terör örgütünün ne olduğu 25 sayfa izaha muhtaç olur mu? Bir terör örgütü tarif ediyor, 25 sayfa.
"AHMET ÖZER'E EVDEN BULDUĞU BİR KANIT YOK"
Bir başka terör örgütü diyemiyor. Oradan video mesaj bekleniyor. Bir partinin adını söylüyorlardı geçmişte haksızca. O partiyle de bir süreç yürütülüyor. Öyle olunca bambaşka bir yapıdan, geçmişte ilanlarla, duyurularla toplanan bir konferanstan, onun başkanının mecliste milletvekili olduğu, daha geçtiğimiz yıl temiz kağıdı verdikleri başkanının yapısından terör örgütü icat edip Ahmet Özer'e 115 gün boyunca, evden bulduğu bir kanıt yok. Ortaya koyabildiği hiçbir şey yok. Bakın, Selçuk Mızraklı'yla, yazar Bejan Matur'la, Selçuk Mızraklı da Diyarbakır'ın seçilmiş belediye başkanı iken kayyım atanıp Edirne'ye konan değerli doktorumuz, milletvekilimiz önceki dönem. Yazar Bejan Matur'la, HDP'li önceki dönem milletvekilleriyle yaptığı telefon görüşmelerini, bu kişilerin HDK terör örgütüne mensubiyetleri üzerinden Ahmet Özer'in terör örgütü mensubiyetini ispatlıyor. Bunun üzerinden de kayyım atamasını kendince meşrulaştırıyor. Eğer Ahmet Özer'e bu gerekçelerle terör örgütü üyeliği yapışıyorsa vallahi de billahi de, yeminle de, itirazı olanla da her yerde yüzleşirim. AK Parti grubunda FETÖ terör örgütü mensubu olmayan bir kişi yoktur, bir kişi. 10 yıl önce terör örgütü mensubuyla telefonda görüşme suçu. İçlerinde birlikte maklube kaşıklamayan var mı? İçlerinde Türkçe olimpiyatlarına gitmeyen var mı? Okullarının açılışına gitmeyen var mı? Bankasına para yatırmayan var mı? Hiç yoksa bayramlaşmayan, selamlaşmayan, telefonlaşmayan var mı? Bütün AK Partilileri, bakın, öyle bir işe kalkışıyor ki bu Akın Gürlek ve onun yanındaki can, annesi bir siyasi partide siyasetçi. Ne yapıyorlar biliyor musunuz? Yarın bu emsal, bütün AK Parti üyelerinin birisi tutar FETÖ terör örgütü üyeliğinden hapse tıkar. Biz yapmayız, biz yapmayız. Cumhuriyet Halk Partisi yapmaz. Biz değiliz ama birileri gelir, eğer birileri eline geçirirse herkese bu imkanı veren bir tuzak kuruyorlar bütün Türkiye'ye. Onun için Akın Gürlek'e de, Recep Tayyip Erdoğan'a da aklınızı başınıza alın. Mücadele edecekseniz çıkın karşımıza mertçe mücadele edin diyoruz.
Bunun yanında, bunun yanında Ahmet Özer'i Remzi Kartal'la görüşmekle suçluyorlar ve bunu da iddianameye koymuşlar, kanıt sayıyorlar. Bu Remzi Kartal'la, telefonda görüşme değil. Herhalde yemek daveti için dumanla haberleşmiş ya da güvercin uçurmuşlardır. Bu Remzi Kartal'la, Ahmet Özer'in telefonla görüştüğü Remzi Kartal'la yemek yiyen Hüseyin Yayman'ı dün, evveli gün Recep Tayyip Erdoğan MYK'sına aldı, MKYK'sına ve Hüseyin Yayman'a bu mecliste sorulduğunda kendini şöyle savundu: "O görüşmeyi yaptığımda siyasetçi değildim, akademisyendim ben." dedi. Hüseyin Bey, Ahmet Özer o görüşmeyi yaptığında siyasetçi değildi, akademisyendi. Hem de bu konularda yazan çizen, çatışmalı süreçleri araştıran ve Türk-Kürt kardeşliğini, barışı savunan, terörü lanetleyen bir akademisyendi.
"TAYYİP BEY, BEN O GEMİDE YOKUM. BİZ O GEMİDE YOKUZ AMA SİZ HEPİNİZ O GEMİNİN İÇİNDESİNİZ."
Recep Tayyip Erdoğan'a bir soru sormak istiyorum. Lefkoşa Büyükelçisi Yasin Ekrem Serim. Bu beyefendinin özelliği babasını yakından tanımanız, Maksu Serim. Sizin başbakanlıktayken örtülü ödeneğinizi kontrol ediyordu. Bolca manşet oluyordunuz çünkü örtülü ödenek önceki dönemlerin 10 katına, 15 katına çıkıyordu. Ayrıca hesap kitabı kuvvetli olduğu, sizin de bu konuda kendisine çok güvendiğiniz de biliniyor. Oğlunu Dışişleri Bakanlığı süreçlerinden gelmediği, meslekten gelmediği halde önce Dışişlerinde özel kalem müdürü yaptırdınız, sonra bakan yardımcısı yaptırdınız. Bu sırada 2022 yılında Kıbrıs'ta öldürülen organize suç örgütü lideri Halil Falyalı'yla öldüğü günden 2 yıl önce ortak şirket kurduğu ortaya çıktı. Bunu söyleyen milletvekillerimize bu beyefendi dava açtı, kanıtları koyduk, davaları kazandılar ve bu kişiyi göz göre göre, parmağı göze sokarcasına Kıbrıs'ımıza, Lefkoşa'ya büyükelçi atadınız. Şimdi apar topar Dışişleri kaynakları diplomasi muhabirlerine Lefkoşa Büyükelçisinin görevden alınmak üzere olduğunu, değişeceğini, kararname beklediğini yazıyor. Şimdi ben, bir suç örgütüyle ortak olan birini nasıl tuttun da önce bakan yardımcısı, sonra büyükelçi yaptın diye sormuyorum. Ben uluslararası sularda yüzen gemiler var mı diye soruyorum. Bu gemiler yüzerken durduruldu mu diye soruyorum. Bu gemilerin yükü neymiş diye soruyorum ve o günlerde birilerinin hesap hareketlerinde acayip şeyler olmuş mu diye soruyorum. Yoksa sen bu sorulara cevap vermek yerine bana, Özgür Bey, bunu yapma, Türkiye'yi zora sokma, bir çocuk yanlışa bulaşmış, bu konuları eşeleme, hepimiz aynı gemide miyiz diyeceksin. Tayyip Bey, ben o gemide yokum. Biz o gemide yokuz ama siz hepiniz o geminin içindesiniz.