Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Anahtar Parti Genel Merkezi’ne ziyarette bulundu.

Özel, ziyaretin ardından Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu ile birlikte basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

SENDİKALI İŞÇİLER AÇIKLAMASI 

Özel, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde sendikalı işçilerin eylemleriyle ilgili sorulan soruya şu yanıtı verdi: 

-Kimse bize, greve çıkmış işçiye laf söylememizi beklemesin. Ama nasıl oranın hakları varsa, belediyenin de hakları vardır. Belediye başkanı, eldiveni eline geçirmiş çöp toplarken, “Sen bu çöpü toplayamazsın, grev kırıcılığı” yapamazsın denilmemeli.

-Başka işçi getirir, sendikasız bir işçi grubunu anlık ücretlendirir ve o çöpü toplatırsanız bu yasaya aykırıdır, bunu yapamazsınız.

-Ama bugün İzmir halkı kendi evinin önündeki çöpü kaldırırsa İzmir halkına mı grev kırıcı diyeceksiniz?

Özel, açıklamasında şunları söyledi:

-Anahtar Parti’ye, kuruluşları ve örgütlenmelerini hızla tamamlamaları üzerine bir hayırlı olsun ziyaretinde bulunmak ve ülke gündemini değerlendirmek üzere bir araya geldik.

-Sayın Yavuz Başkan ile geçmişte Meclis’te çalışmalarımız olmuştu. Bu kez iki partinin genel başkanları olarak heyetlerimize başkanlık ettik. Kendilerine başarılar diliyorum.

-Türkiye Siyaseti uzun yıllardır Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kazandığı seçimler ve seçimi kazanıp öncesini ibra etmiş, geleceğe ilişkin de her türlü hakkı elde etmiş anlayışıyla sürüp gidiyordu. Ta ki 31 Mart seçimlerine kadar. 31 Mart seçimlerinde bizim 47 yıl sonra birinci parti olmamız ve elde ettiğimiz başarı kadar Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bu isimle ilk kez yenilgiyi tattığı, Tayyip Erdoğan'ın partisiyle ilk kez yenilgiyi tattığı, ilk kez ikinci olduğu bir süreci yaşamıştık. O günden bugüne bizim 47 yıl gösterdiğimiz sabrı seçmen ondan 47 ay bekledi.

-Yerel seçimlerden Cumhurbaşkanlığı ya da genel seçim takvimine başlamasına 47 ay vardı. Ama 47 gün bile sabredemedi ve neler yaşıyoruz, bunu yeni baştan tarif etmeyeceğim. Ama demokrasiye dair, iyi yönetime dair, hukuka dair şeyler yaşamıyoruz. Sonuçta biz siyaseti bu ülkedeki insanların aklına, vicdanına, irfanına güvenerek yapıyoruz.

"HİÇBİR YER KİMSENİN KALESİ DEĞİLDİR, KALE MİLLETİNDİR"

-Bu kadar haksızlığa karşı Adalet ve Kalkınma Partisi'ne geçmişte çok inanarak, çok güvenerek, çok beklentilerle oy vermiş seçmenlerin de büyük bir hayal kırıklığı, ciddi bir sorgulama içinde olduklarını biliyoruz. Tabii ki artık kale siyaseti bitti diyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi'nin varsa kaleleri o da millete feda olsun diyoruz. Hiçbir yer kimsenin kalesi değildir. Kale milletindir bütün kaleler artık diyoruz.

"BİRBİRİMİZE BAŞARILAR DİLEDİK"

-Bu anlamda seçmenin kutuplaşan, diğerini ötekileştiren, şeytanlaştıran, bunun üzerinden kendi arkasını kalabalıklaştıran siyasete de bundan sonra prim vermeyeceğini ümit ediyoruz. Bu Cumhuriyet Halk Partisi'nin daha önce oyunu alamadığı çok önemli bir seçmen kitlesine 31 Mart'ta ulaştığı ve halen devam ettirdiği gerçeğinin yanında anahtar parti gibi kilitli bir süreci çözeceği iddiasıyla ve iyi niyetiyle ortaya çıkmış bir siyasi harekete de çok ciddi olanaklar tanıyor. Bu noktada birbirimize başarılar diledik.

-Memleketin sorunları üzerinde her birimizin farklı bakış açılarıyla ama aynı iyi niyetle, aynı umutla çözüm önerilerimizin olduğu konusunu da birlikte konuştuk, üzerinde fikir alışverişi yaptık. Sayın Genel Başkan'a, buradaki yöneticilerimizin şahsında tamamladıkları örgütlenmelerine, tüm teşkilatlarına Cumhuriyet Halk Partisi olarak başarılar diliyoruz. En iyi dileklerimi ifade etmek isterim.

Ağıralioğlu, Özel'in iyi dileklerine "Çok teşekkür ederim başkanım, sağ olun, hoş sefa geldiniz, şeref verdiniz" sözleriyle karşılık verdi.  

"TÜRKİYE'DE SİYASET BİR FİNALDE"

Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu'nun açıklamaları şu şekilde: 

-Şimdi Türkiye'de siyaset bir finalde, biliyorsunuz 20, 25 yıllarla jenerasyon da değişiyor. Memleketin sorunlarına bağlı olarak memleketi taşıyacak dil ihtiyacı da değişiyor. Biz memleketimiz için artık şuana kadar yönetime nezaret eden dilin, bu dille memlekete sunulan iklimin memleketi taşıyamayacağına, memleketin büyük potansiyelini ortaya çıkaramayacağına, Türk milletinin ayağa kalkmak için elinde bu kadar imkanı var olduğu halde bu kadar sorunu hak etmediğine, bu kadar sorunu kapatmak için hamasetin artık yetmediğine, dolayısıyla Türkiye'yi yeniden ayağa kaldıracaksak, Türkiye'nin büyük potansiyeline yürümemiz gerektiğine inanıyoruz.

-Dolayısıyla memleketimizin büyük potansiyeline yürüyecek olan siyasetin de parolaları, belli bir yolu vardır. Bilenlere sormak, bilenlerle yürümek, bilenleri baş tacı etmek, bilenlerin dediğini yapmak ve yaptığının hesabını vermek. Karnesiyle değerlendirmek zorundayız artık her iddiamızı. Milliyetçiliğin karnesini muhasebe etmek zorundayız.

-Muhafazakarlığın karnesini muhasebe etmek zorundayız. 23 yıldır iktidarda her şeyi yapabilme kudreti olan bir iktidara konuşuyoruz aslında biz. Yani eskiden iktidarların mazeretleri vardı. Yeteri kadar sayımız, yeteri kadar siyasal gücümüz, yeteri kadar siyasal imkanımız yoktu. Bu mazeretlerin arkasında program tatbik edemiyoruz. Bizim bu memleketi ayağa kaldıracak her türlü program ve yol haritamız var ama gücümüz yok.

-Mazeretleri siyaseti çok meşgul ederdi. Millet iradesini de çok efendim izahattan vareste tutulduk, bir bir masum alanda siyaseti devamlı ümit haline getirir, orada bir daha deneme fırsatına çevirirdi.

"BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜ YÖNETECEK OLAN BÜTÜN KURUMLAR ZAYIF"

-Şimdi ama şöyle bir şey konuşuyoruz artık biz. 23 yıllık kudreti olan, her şeyi yapma kuvveti olan muhafazakarlıksa, milliyetçilikse, mukaddesatçılıksa, dindarlıksa, ne adına iktidarsa bu, hangi değerler adına bu iktidarı milletin güçlü geleceğine taşımak istiyorsa, bu karneye bakıyoruz biz şimdi. Bu karne, neyin karnesiyse zayıf. Yani sonuçları itibarıyla parası zayıf. Pasaportu itibar anlamında zayıf. Ekonomisi zayıf. Cari açığı zayıf, bütçe disiplini zayıf, adalet karnesi zayıf, demokrasi karnesi zayıf, eğitim karnesi zayıf, üretim karnesi zayıf, planlama karnesi zayıf. Efendim, gençlerin durumu zayıf, ailenin durumu zayıf, toplumsal, efendim bütünlüğümüzü yönetecek olan bütün kurumlar zayıf.

-Dolayısıyla memleket, bu 23 yıllık kudretli iktidarın finalinde artık bizim hissemize bir takım kelimeler, kavramlar etrafında tartışmayı değil, millete hangi şartlarda yaşayacağını, hangi imkanla buluşturunca başaracağını anlatmak zorunda. O yüzden Anahtar Parti Efendim, bir fikri tartışmanın, bir parti münakaşasının içerisinde memleketin geleceğini ezmeyelim diye, artık işimiz şuna dönsün diye, milliyetçiyseniz parmak sallayan, bağıran, çağıran, sizin gibi düşünmeyenlere hakaret eden bir siyasi dilin yerine, memleketin yitip giden her değerinin derdini duyabilmelisiniz. Kirlenen havayı da, yanan ormanı da, yitip giden evlatlarınızı da, yıkılan ailelerinizi de, kaybettiği, hakkını veremediğiniz emeğin de, alın terinin de.

"BU MU AYAĞA KALKMIŞ ÜLKE?"

-Yani güçlü bir ülke hayali kurmuş ve 50 yıldır arkanızda durmuş insanlara milletinize dönüp diyebilmelisiniz ki bize güvendiniz, biz de sizin ülkenizi ayağa kaldırdık. Bu mu ayağa kalkmış ülke? O yüzden biz bu süreç içerisinde artık memleketin iyi yönetilemediğini, bu kadar büyük potansiyeli olan memleketin büyük potansiyeline siyasetin nezaret edemediğini düşünüyoruz. Değişim, dönüşüm zamanının geldiğine inanıyoruz.

-Siyasette nesil değişiminin, Sayın Genel Başkan'ın nöbet değişimi de dahil buna, bizim şimdi itiraz ve iddialarımız da dahil buna. 20, 25 yıl aralıklarla Türkiye'de jenerasyon, dil ve memleketin yeni mesuliyet alanı yeniden inşa ediliyor. Sadece bizim mevcut iktidardaki arkadaşlarımız biraz inatçı çıktılar, kabul etmemiz lazım. Onlar sebat ediyorlar, emri hak falan diyorlar.

Son seçim ankettinde de birinci CHP! İşte dikkat çeken sonuçlar
Son seçim ankettinde de birinci CHP! İşte dikkat çeken sonuçlar
İçeriği Görüntüle

"ÖNCEDEN SORUN ÇÖZMEYİ VADEDİYORLARDI, ŞİMDİ SORUN YÖNETİYORLAR"

-Bu arada memleketin sorunlarını, eskiden çözmeyi vaat ediyorlardı. Şimdi sorunları yönetiyorlar. Yani sorun çözmüyorlar, sorunu yönetiyorlar. İşsizliği çözmüyorlar, yönetiyorlar, güce çeviriyorlar. Kendilerine bağlı seçmen iktisat ettiriyorlar. Dolayısıyla Türkiye'de artık yeni nesil siyaset, memleket sorunu çözecek. Çözüm diye konuştuğunuz terörsüz Türkiye diye ambalajlanmış sürecin içerisinde şunun özellikle altını çizerek söyleyeyim. Genel Başkan'da bir şeyler söyleyecektir bu hususta. Biz terörsüz Türkiye diye sunulan şeye terörle Türkiye diye itiraz edecek kadar aklımızı, kalbimizi yitirmiş insanlar değiliz. Bu memlekette herkes terörsüz bir Türkiye istiyor. Ama hükümetin siyasi sicili, hükümetin yanılma potansiyeli, daha önce yapmış olduğu hatalar bizi her şeye karşı ihtiyatlı, özellikle hükümetin tercihlerine karşı ihtiyatlı hale getiriyor. Hükümetin daha önce bunların hepsini denediğini, daha önce bu denediklerinden milletin hissine bedel ödemek düştüğünü, siyaset bu bedelin altında ağır travmalar geçirdiğini, bu yüzden her hükümetin konuştuğuna ihtiyatla bakmamız gerektiğini söyleyerek ben sorular soruyorum.

"TERÖRSÜZ TÜRKİYE'YE NİÇİN ŞİMDİ BAŞLIYORSUNUZ?"

-Sorularım şu: Niçin şimdi başlıyorsunuz? İzah edeceksiniz. Bu terörsüz Türkiye'ye sizi bu başlıkla taşıyan tehdit gerekçeniz nedir? Açıklayacaksınız. Efendim, bu süreç daha önce planlanmış bir süreç midir? Yoksa siz bunu aklınıza geldi de şimdi mi planlıyorsunuz? Açıklayacaksınız. Sürecin detaylarını açıklayacaksınız. Bu sürecin detaylandırılmış haritasında pazarlık yok diyordunuz, şimdi niçin pazarlık yapıyorsunuz? Neyi konuşuyorsunuz? Bunları meclise de, milletvekillerine de, millete de soracaksınız, söyleyeceksiniz. Bunun Suriye ile irtibatı ne? Bunun Suriye'deki kurulmak istenen yeni düzenle alakası ne? Bu bölgedeki hesaplarla bu sizin mecburiyetlerinize sebep olan şeyin ilgisi ne? Diyet borcu mu ödüyorsunuz? Bu bir milli bütünlük projesi mi?

"ŞEFFAFLIK TALEBİMİZ VAR"

-Bunlarla ilgili şeffaflaşma talebimiz var. Komisyon teklifleri dahil bunların hepsini makul buluyoruz ama bu makuliyetin içerisinde sürecin doğru taşınması gerektiğini inanıyoruz. Devlet ciddiyeti diye bir şey var. Devletin kurumlarını korumak zorunluluğu diye bir şey var. Milletin bütünlüğünü korumak zorunluluğu diye bir şey var. Ben Sayın Genel Başkanımın buradaki varlığı beni şöyle kuvvetlendirir. Sözümü şöyle kuvvetlendirir. Ben bugün çözüm terörsüz Türkiye diye söylenen bize sunulan ve bilebildiğimiz kadarıyla hatalarını hükümet adına konuşanlardan değil, İsrail adına konuşanlardan, Ortadoğu adına konuşanlardan, Amerika'nın bölgede hesapları adına konuşanlardan iz sürdüğümüz, bu memleketimizin de haleldar olacağını düşündüğümüz şeyin endişelerini Cumhuriyet Halk Partisi'nin kıymetli Genel Başkanımın varlığında, yani Cumhuriyeti kuran partinin iradesinin varlığında konuşmak beni daha kuvvetli hale getirir, sözlerimi. O sözüm şu: Lozan'ı imzalayan burada. Şimdi Lozan hassasiyetimi daha anlamlı hale getirir, Sayın Genel Başkan'ın varlığı. Lozan'ı imzalayanlar burada. Anayasayı yapanlar burada. Dünyanın en medeni vatandaşlık tabiridir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olanlara Türk, Türk ırkı olunur diye. Dünyanın en medeni vatandaşlık tabiridir bu. Şimdi Anayasayı yapan burada, üniter yapımızı inşa eden burada. İrade burada. Lozan'ı imzalayan burada. Milli kimliğimizi inşa eden irade burada. Dolayısıyla ben şimdi bu terörsüz Türkiye diye konuşulan süreçte endişeli olduğum bazı hususlar var. Lozan'ın tartışılmasını doğru bulmuyorum. Kimlik tanımını doğru bulmuyorum. Efendim, memlekette milli bütünlüğümüzü haleldar edecek birtakım tehlikeler görüyorum.

-Bunlarla ilgili itirazları doğru bulmuyorum. O yüzden Sayın Genel Başkan'ın varlığında bunları imzalayan iradenin varlığını hatırlatarak bu süreçte devletin korunması, milli birliğimizin korunması, üniter yapının korunması, Lozan'ın korunması, bütün bunlar korunurken devletin kurumlarının korunması, demokrasinin korunması, hukukun korunması aynı zamanda, milletin haklarının korunması, milletin evlatlarının terörden korunması da dahil hepsini devletin ciddiyetiyle yapabilme imkanının olduğunu ama siyasetin ödemek zorunda olduğu diyet borcunun yahut heveslerinin bu işi kirlettiğini düşünüyorum.

-Endişelerim olduğu için de bu endişelerimiz söylüyorum. Sorularla hatırlatıyorum ki süreci bozuyormuşuz da terörden medet umuyormuşuz gibi münasebetsiz saldırıların, suçlamaların konusu olmayalım diye konuşuyorum. O yüzden süreci hassasiyetle takip edeceğiz. Bu süreçle ilgili benim başından itibaren söylediğim şey şu. O da Genel Başkan'ın varlığında söylemem lazım. CHP'nin varlığında söylemem lazım.

-Hükümet geçen seçimi Cumhuriyet Halk Partisi'ni Öcalan'ı çıkaracağını suçlayarak kazandı. Hükümet geçen seçimi Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelirse Öcalan'a meclis yolu açılacak diye kazandı. Geçen seçimin onca dezavantajına rağmen propaganda üstünlüğünü, altılı masayı, hususiyetle de Kemal Kılıçdaroğlu'nu Öcalan'ı çıkaracaklar, PKK ile pazarlık yapacaklar, PKK ile masaya oturup devletin önümüzdeki sürecini yönetecekler diye böyle bir propaganda üzerinden kazandı. Dolayısıyla şu anda yaptıkları işe yetkileri yok. Bu yaptıklarını yapmaya yetkilerinin olmadığını düşünüyorum. Bu yetkisizlikle yaptıkları işi yapmaya haklarının olmadığını, o yüzden millete sormaları gerektiğini düşünüyorum.

-Milletinize soracaksınız. Evlatlarınızı vuranlara soruyorsanız, evlatları vurulanlara da soracaksınız. Geçen seçip kendilerini siyasi kara propagandayla vurduklarınıza da soracaksınız. Böyle değil bu işler. Siyasetin her istediğimi yaparım, her istediğimi söylerim, istediğimde otururum, iki yılda bir kahramanlarla hainleri yer değiştiririm diyerek yapılmasına razı değiliz. Siyaset ilkeli bir iştir. Dediklerinizi arkasında duracaksınız, milletinize verdiğiniz sözü tutacaksınız. Milletiniz sizin deneme tahtanız değil. Bugün bunu deneyeceğim, yarın bunu deneyeceğim diyerek memleket yönetemezsiniz. O yüzden bizim itirazımız bunaydı. İtirazlarımızı zaten dillendiriyoruz. Halk'a sorulması, şeffaflaşması, sürecin bütün detaylarının anlatılması gerektiğini düşünüyoruz.

Kaynak: Haber Merkezi