Dünya Kupası Elemeleri E Grubu’nun ikinci maçında İspanya’yı ağırladık ve sahadan 6-0’lık ağır bir yenilgiyle ayrıldık. Skor, sahadaki oyunun da özeti aslında: varlık gösteremedik.
Türkiye’nin en büyük sıkıntısı hâlâ aynı. Bir oyun stilimiz yok. Gürcistan maçında üç gol atmamıza rağmen bir takım oyunu ortaya koyamamıştık. İspanya karşısında ise bu eksiklik tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı.
Rakibimiz sadece kaliteli ayaklara sahip değildi, aynı zamanda sahaya kusursuz bir takım oyunu koydu. Bizde ise Arda Güler ve Kenan Yıldız’ın heyecan verici bireysel ışığı dışında hiçbir şey yoktu. İki genç oyuncu takım için büyük umut olsa da, bugünü kurtarmaya yetmedi.
En büyük handikabımızı zaten hepimiz biliyoruz: Santrforumuz yok. Ön tarafta rakibi tehdit edecek, savunmayı zorlayacak bir golcü eksikliğini her pozisyonda hissettik. Buna rağmen zaman zaman İspanya’ya karşı iyi ataklar geliştirdik. Ama iş savunmaya geldiğinde büyük açıklar verdik ve sonuç kaçınılmaz oldu. Montella santrafor olarak kanat oyuncularını kullanıyor ama Almanya’da gazetelerin manşetlerini süsleyen Can Uzun’u düşünmüyor. Ne yazık ki santraforda kullandığımız oyuncuların da sırtı dönük top tutma özelliği yok. Bu da ayağımızda top tutma süresini kısaltıyor.
Bir de duran toplar var. İspanya, Türkiye’nin kullandığı korner ve serbest vuruşlardan dönen topları alarak 5 pozisyona girdi ve 1 gol attı. Çok ciddiye alsalardı 3’ünü atarlardı. İspanya gibi bir takıma karşı Milli Takım’ın yediği kontra ataklarda 3’e 1 kaldığımız pozisyonlar oldu. Maç boyunca “Teknik heyet nasıl böyle bir oyun oynatır?” diye sorup durduk.
İspanya, sahada adeta bir futbol dersi verdi. Biz ise hâlâ “nasıl oynayacağız” sorusunun yanıtını arıyoruz. Tek başına yetenekli oyuncular değil, takım oyunu kazandırıyor. Bizim de artık buna kafa yormamız gerekiyor. Çünkü Türkiye’de takım var ama oyun yok.