Utanmazlar yüzyılı

Yirminci yüzyılda doğum kontrol yöntemlerinin gelişmesi insan evrimini olumsuz etkiledi diye şakalar yapılır; rastlamışsınızdır. Güçlü olan, akıllı olan ve uyum sağlayabilen canlılar hayatta kalır ve türün devamlılığını sağlar. Doğum kontrol yöntemlerini kullanan akıllılar, kontrollü çoğalarak azaldılar ancak akılsızlar kontrolsüzce üreyerek çoğaldılar. Sert, sevimsiz, ayrımcı ve üstenci bir şaka olsa da doğruluk payı bulunduğunu kimse yadsıyamaz.


Benzer olumsuz etkiyi, ‘cancel culture’ denilen, benim ‘imha kültürü’ olarak adlandırmayı seçtiğim 21. yüzyıl saçmalığı ise medeniyete yapıyor. Güzel ve yalnız ülkemizin gündemine nükleer bomba gibi düşen skandallar, kabahatlileri utandırmıyorsa bunun üzerinden uzun uzun düşünmeliyiz. Neden ayıplılar utanmıyor? Yüzleri azıcık olsa kızarmıyor! NEDEN? İnadına inadına ortaya çıkıyorlar, kendilerini ve suçlarını teşhir ediyorlar! NEDEN? Sosyal medyada kanlı linçlerden bile sapa sağlam çıkıyorlar! NEDEN?


Bıkmışız zaten laf ebelerinden, her şeyi bilmişlerden, her soruya cevap yetiştiren mükemmellerden. Oysa ne kadar değerlidir bir insanın yanıtı düşünmesi, bir durumu değerlendirirken beklemesi, karar vermeden önce anlamaya gayret etmesi ve yüzünün kızarması.
Tam da o güzel atlara binecek ayardaki iyi insanları -çoğunlukla da haksız yere- utandırıp, kırıp imha ediyoruz. Belki bir naifliği, belki bir anlık iyi niyetli bir düşüncesizliği, yanlış edilmiş bir lafı -ÇÜNKÜ KENDİMİZ MÜKEMMEL OLDUĞUMUZ İÇİN- ayarsız kınamalarla karşılıyoruz. Utandırıyoruz ve imha etmek üzere var gücümüzle saldırıyoruz. Sosyal medya ise bu vahşi linçlerin arenalarına döndü. Utanması olan insanlar hem de utanmamaları gerekirken çekiliyorlar yaşamdan, meslekten, sosyal medyadan. Çünkü linçin amacı sadece sosyal medya mecralarından men etmek olmuyor; mesleğinden, varsa konserinden/etkinliğinden, akademik kariyerinden çekilmeleri isteniyor. Yaşamın tüm alanlarında imha ediliyorlar. Ve meydan utanmazlara kalıyor.

Utanmaz öyle mi? Utanması olmayanı nasıl kınayabilirsin ki?

Olmayan Kabataş görüntülerini izlemiş biri, en fazla X platformunu terk ediyor; sosyal çevresinde hâlâ keyfince geziyor. Belediye başkanları partilerini terk ediyor. Milletvekilleri futbolcular gibi transfer oluyor. Gazeteciliği bir etiket olarak edinmiş tetikçiler ve temizlik bezleri ahkâm kesiyor. Avukatımız mafya olmuş, mafyamız adalet dağıtmaya çalışıyor. Her şeyi bilen Youtuber’umuz sanki her şey normalmiş gibi hırsızı görmeyip evsahibine kusur buluyor.

Yalanları çıkar, işbirlikleri çıkar, yolsuzlukları çıkar, ahlak abidesi gibi dolaşırlarken ahlaksızlıkları çıkar, kumpasları çıkar ama yanaklarına kırmızı renk asla çıkmaz.

Utanması olsa idi daha önce dili dışarıda genç kadınlara tacize varan mesajlar atanlar kanaat önderi gibi boy gösteremezdi.
Utanması olsa idi dün terörist dediğine bugün barış elçisi diyenler siyasetin içinde kalamazdı.
Utanması olsa idi kaçak yalı katlarında ‘çocuğunu üzmeden’ yaşayanlar şarkı söyleyemezdi.
Utanması olsa idi heykelini dikmek istediği darbeci savcısıyla yurtdışına çıkardı, gazetecilik(!) yapamazdı.
Utanması olsa idi kumpasların borazanlığını yapmışken sanatçı, edebiyatçı numaraları yapamazdı.
Utanması olsa idi on üç kez seçim kaybettirdiği partisinin başına dönmeye çalışmazdı.
Utanması olsa idi çokları susardı, insan içine çıkamazdı.

Olumsuz duyguları lanetlemek de bir 21. yüzyıl enayiliği… Doğada hayatta kalırken nasıl korku ve öfke insanı hayatta tuttuysa; utanmak, yüzün kızarması da medeniyeti ilerletti.

Yanlış insanları utandırıyoruz; meydan barbarlara kalıyor.
“Sevginin kamusal alandaki tezahürü adalettir.” Sözün kime ait olduğunu anımsayamıyorum -lütfen beni bağışlasın.
Adaleti, hukuku, kurumları ve utanmayı aldığında bir primat olan insandan çok da fazla bir şey beklememeli.

NOT: Engin Asyalı’nın karikatürü yazımın özeti sanki.