CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Ülke Politikaları Vakfı tarafından düzenlenen “Modern Hukuk ve Yargının Siyasallaşması” panelinde konuştu. 

MSB: Görüntülere yansıyan rutin birlik değişimi
MSB: Görüntülere yansıyan rutin birlik değişimi
İçeriği Görüntüle

Evrensel hukukun tanımını yapan Günaydın, şunları söyledi:

“Evrensel hukuk, herhangi bir ülkenin iç işine göre, herhangi bir ülkedeki çatışmalara göre değil; insanlığın o ortak ve görkemli yürüyüşünün sonucunda oluşmuş. O birikimle evrensel hukuk oluşmuş. Peki ülkeler bu evrensel hukuku kendi içlerine nasıl aktarıyorlar? Kanunlarla aktarıyorlar. Çıkıyorsunuz, bir parlamento oluşturuyorsunuz. O parlamentoda kanun yapıyorsunuz ve yurttaşa diyorsunuz ki, ‘Bu, sizin uymakla yükümlü olduğunuz bir külliyattır’. Peki, sorun şu. Eğer o kanunlar iç hukuka uygun değilse ne yapacağız? Güvenebileceğimiz bir tek yer var. Anayasa Mahkemesi. Türkiye’de 1961 Anayasası ile getirilmiş bir müessese. Anayasanın evrensel hukuka uygun olduğunu varsayacağız. Anayasa Mahkemesi’nin de çıkan kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemesini sağlayacağız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu tüm külliyatın Avrupa müktesebatına uygun olup olmadığını, başka bir deyişle evrensel hukuka uygun olup olmadığını denetleyecek. Bir ülke düşünün. Adı lazım mı, değil mi; siz karar verin. Ne AİHM kararlarına uyuyor ne de Anayasa Mahkemesi kararlarına uyuyor. Biz burada kanundan ve hukuktan söz edebilir miyiz? Maalesef Türkiye’nin içinde bulunduğu durum bundan ibarettir.

2010 ve 2017 REFERANDUMLARINI HATIRLATTI

Türkiye, 2010’da ve 2017’de, dünyaya istismarcı anayasacılığın en temel özellikleri olarak geçen iki tane önemli anayasa değişikliğini maalesef referandumdan geçirdi. Özellikle 2017 anayasa değişikliği, bugün içinde bulunduğumuz tek parti, tek adam devletinin sınırlarını tahkim etti. Artık memlekette yasama, yürütme ve yargı arasında birbirinden bağımsız ve birbirini denetleme gücü ve yetkisi yerine tüm gücün tek adamda toplandığı, dolayısıyla o ‘şahsım hükümeti’nin geriye kalan her şeyi önemsizleştirdiği ve kendi variyetini memleketin geleceğinden çok daha yukarıda tuttuğu bir yeni sistem ile karşı karşıyayız. Bu bağlamda artık Anayasa Mahkemesi’nin denetimi de kendisinin kurallarına ve kararlarına bizatihi uymamanın ötesinde zaten evrensel hukuka aykırı bir tek adam rejimini anayasal bazda resmileştirmiş bir rejimin savunucusu niteliğine de ister istemez gerilemiş durumdadır. Bu tek adam rejimi diyor ki; tapu müdürüne, emniyet müdürüne, nüfus müdürüne, valiye, bakana, başsavcıya, herkese diyor ki, ‘Ben varım, sen benim kopyalarımdan ibaretsin. Benim kopyam olma özelliğini sürdürdüğün sürece sana burada çeşitli imkanlar sağlarım. Sistemden sen de nemalanırsın. Eğer buna uymaz isen devletin kadife demir yumruktan sen de tadarsın’ demek istiyorum.

Böylece devletin valisi, hakimi, savcısı, kolluk kuvveti demek hepimizin ihtiyatla kullanması gereken kavramlar hâline geliyor. Ben bir hukukçuyum. Hukuka güvenimi sağlamak, korumak, muhafaza etmek istiyorum. ‘Bu memleketin hakimi, savcısı vardır’ lafını, göğsümü kabarta kabarta söylemek istiyorum ama gerçeklere de gözlerimizi kapatamayız. Bugün Türkiye’de 22 bin hakim savcı var. Bu 5 bini daha dün AKP’nin il, ilçe yönetim kurulu üyesiyken uydur kaydır sınavlarla cübbe giydirilmiş insanlar. Ben burada Cumhuriyet Halk Partimizin Sayın Genel Başkanı’nın huzurunda söylüyorum. Farklı düşünmediğimizden eminim. Yarın CHP iktidarı kurulduğunda herhangi bir şekilde şüpheli, sanık, tanık sıfatıyla mahkemenin karşısına geçtiğimizde ben kürsüde bir tane CHP’li hakim, savcı görmek istemem. İstemem çünkü orası bağımsız olmak zorunda.”

Kaynak: ANKA