Hemen konuya gireyim. Neden KKTC’de bu sonuç çıktı?
- Ekonomik kriz ve genç işsizlik, mevcut yönetimin politikalarına tepki doğurdu.
- Türkiye’nin müdahaleci algısı, Kıbrıs Türk halkında “özne olma” isteğini tetikledi.
- CTP’nin kapsayıcı kampanyası, farklı toplumsal kesimlere hitap etti: kadınlar, gençler, çevreciler, kültürel kimlik savunucuları.
- Ersin Tatar’ın söylemleri, bazı kesimlerce “dayatmacı” ve “tek sesli” olarak algılandı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ki (KKTC) seçimler, yalnızca bir liderin değişimini değil, bir halkın kimlik arayışını ve geleceğe dair yönelimini ortaya koydu. Tufan Erhürman’ın zaferi, Kıbrıs Türk toplumunun federasyon temelinde çözüm arzusunu yeniden gündeme taşıdı. Bu sonuç, yalnızca siyasi bir tercih değil; tarihsel bir hafızanın, toplumsal bir özlemin ve hukuki bir duruşun sandığa yansıması oldu.
Kıbrıs’ın Bölünmüş Belleği
1974’teki Barış Harekâtı sonrası fiilen ikiye bölünen Kıbrıs, 1983’te KKTC’nin ilanıyla yeni bir statü kazandı. Ancak bu statü, uluslararası alanda yalnızca Türkiye tarafından tanındı. O günden bu yana Kıbrıs Türk halkı, bir yandan kendi kurumlarını inşa ederken, diğer yandan çözüm arayışlarının merkezinde yer aldı. 2004’teki Annan Planı referandumunda Türk tarafının “evet”, Rum tarafının “hayır” demesi, çözüm umutlarını zedeledi. AB üyeliği rafa kaldırıldı. Ardından gelen yıllarda ise Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkiler, zaman zaman “dayanışma” ile “müdahale” arasında salındı.
Halkın “Özne olma” talebi
Tufan Erhürman’ın seçilmesi, federal çözüm yanlısı bir çizginin halk tarafından yeniden tercih edildiğini gösteriyor. Aslında bu tercih, AKP iktidarının dayatmalarından bunalan bir halkın tepkisel eğilimi de denilebilir. Bu tercih, Ersin Tatar dönemindeki “iki devletli çözüm” söylemine karşı bir tepki olarak okunabilir. CTP’nin kampanyası, genç seçmenlere, kadınlara ve çevreci kesimlere hitap ederek kapsayıcı bir siyaset örneği sundu. Türkiye merkezli politikaların KKTC’deki etkisi sorgulanırken, halk “özne olma” talebini sandıkta dile getirdi.
Seçimlere katılım oranının düşüklüğü, siyasal süreçlere olan güvenin zayıfladığını gösteriyor. Ancak bu düşük katılım, aynı zamanda sessiz bir protesto olarak da okunabilir. Gençler arasında “Kıbrıslı Türk mü, Türk mü?” sorusu yeniden gündeme gelirken, kimlik tartışmaları seçim sürecinin merkezine yerleşti. Kadın hakları, çevre politikaları ve kültürel özerklik gibi temalar, CTP’nin kampanyasında görünürlük kazandı.
Egemenlik ve Müdahale Arasında
KKTC seçimleri, anayasal çerçevede özgür ve çok adaylı bir ortamda gerçekleşti. Ancak seçim sonrası yapılan bazı açıklamalar, özellikle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “KKTC Türkiye’ye ilhak edilmeli” sözleri, seçimlerin meşruiyetine gölge düşürme riski taşıyor. Bu tür söylemler, KKTC’nin egemenlik hakkını tartışmaya açarken, uluslararası hukuk açısından da ciddi sorunlar yaratır. Birleşmiş Milletler parametrelerine göre Kıbrıs sorununun çözümü, iki toplumlu, iki bölgeli federasyon temelinde olmalı. Bahçeli’nin çıkışı, bu çerçevenin dışına taşan bir durum yaratıyor. Türkiye’nin ve KKTC’nin dış dünyada ki mücadelesini çok zora sokabilecek bir öneri… Yeni bir kriz yaratma potansiyeli var.
Uluslararası Tepkiler ve Diplomatik Dengeler
Erhürman’ın seçilmesi, BM nezdinde yeniden müzakere zemini yaratabilir. Ancak Türkiye’nin bu sürece nasıl yaklaşacağı, KKTC’nin diplomatik geleceğini belirleyecek. Avrupa Birliği, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, federal çözüm yanlısı bir liderin seçilmesini olumlu karşılayabilir. Öte yandan Türkiye’nin ilhak söylemleri, bölgesel istikrarı tehdit eden bir unsur olarak algılanabilir.
Kıbrıs Türk halkının seçimi
Kıbrıs Türk halkı, sandığın sessiz diliyle konuştu.
İlhak çağrıları, Federal umutlar yeşertti. Egemenliğin yalnızca sınırlarla ve bayrakla değil, iradeyle çizileceğini gösterdi.
Kıbrıs Türk halkı, kim olduğunu değil, kim olmak istediğini seçti.