24 Ekim, yalnızca bir mahkeme tarihi değil; bir partinin belleğiyle, geleceğiyle ve vicdanıyla yüzleştiği gün olabilir. “Mutlak butlan” davası, hukukun soğuk duvarları arasında, yargının siyasetle değil, hesapla hayalin çarpıştığı bir sahneye dönüşüyor.
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı, bir senfoni gibi başlamıştı: umut, değişim ve mücadele… Henüz perde kapanmış, değişimin etkisi 31 Mart yerel seçimlerde kendini göstermişti ki, iktidar gücü devreye girdi. Partiden dışlanan, verilen görevde başarısız olan (Lütfü Savaş gibi) bir takım ‘aparat isimler’ aracılığıyla kurultayın meşruiyeti sorgulanır oldu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Şaibe’ sözüne, ‘Sükut ikrardan gelir, neden susuyorlar’ diyerek dolaylı yoldan destek vermesi, delegelerin iradesinin sorgulanmasına, sandığın kutsallığının tartışılır hale gelmesine neden oldu. Şimdi, 24 Ekim’de görülecek “mutlak butlan” davasında -belki de- bu senfoninin finali yazılacak.
Hemen söyleyeyim ben bu davadan bir ‘erteleme’ bekliyorum. Mali açıdan büyük yaralar açacak ve hatta bir ay sonra gerçekleşecek olan 39’uncu Olağan Kurultay’la birlikte ‘Konusuz’ kalacak bir dava da karar alınmaz diye düşünüyorum. Ama iktidar, CHP’nin tartışıldığı, gündem olduğu, yolsuzluk, rüşvet gibi konuların dile geldiği ve CHP içindeki muhalif seslerle ‘ayrılık, gayrılık’ yaratabileceği bu ortamı kullanacak. Hem de ellerini ovuşturarak. ‘Demokles’in Kılıcı’nı CHP üstünde tutacak.
Peki yarın ne olur?
Hukukun Nabzı mı, Siyasetin Ritmi mi?
Mahkeme, adaletin terazisi mi olacak, yoksa siyasetin metronomu mu?
Dört olası karar, dört ayrı senaryo:
- Kurultayın İptali (Mutlak Butlan): Bu karar, Özgür Özel yönetiminin sonu ama yeni bir başlangıcı demek. Kılıçdaroğlu ve ekibi hazır. Böyle bir durumda parti yönetimini kayyıma bırakmayacağını söylüyor.
-Kayyım Atanması: Parti, yargının vesayetine girerse, demokrasiye büyük bir darbe olur. Zaten kırılgan olan ülke ekonomisi, telafisi mümkün olmayan bir krize girer, yargının aldığı bu kararın altında iktidar kalır. Çünkü yargının bağımsızlığı hep tartışılıyor.
-Davanın Reddedilmesi: Hukuk, siyasetin oyununa gelmezse, CHP 39’uncu olağan kurultay ile parti yönetiminde bir takım yenilenmeleri de gerçekleştirerek yoluna devam eder. Hem de tazelenmiş yeni bir kanla…
- Erteleme: Hele hele TBMM’de bütçe görüşmeleri sürerken, İBB’ye yönelik operasyonun ya da 19 Mart’ın ekonomiye 64 milyar dolar zararı olmuşken, erteleme en iyi ihtimal. Net bir karar çıkmaz ama tartışma da bitmez. Zaman kazanılır, ama belirsizlik devam eder. Kasım ayı sonunda yapılacak olan olağan kurultaya kadar.
İktidarın Sessizliği: Fırtına Öncesi Sükûnet mi?
AKP cephesi, bu süreci dışarıdan izliyor gibi görünse de, içerdeki çatlağın genişlemesini bekliyor. “Bölünmüş muhalefet, güçlü iktidar” şarkıları hep söyleniyor. Kılıçdaroğlu’nun olası dönüşü (ki bunun beklentisi içinde), parti içinde ciddi tartışma yaratır. Ta ki olağan kurultaya kadar. 20 gün ya da bir aylık süre için değer mi? Kılıçdaroğlu kurultayda ‘Genel Başkan adayı’ olmayacak. Belki desteklediği bir listenin oluşmasını sağlayacak. Ama iktidar, CHP içinde ki bu tartışmayı memnuniyetle izleyecek ve gündemi yine CHP’nin üzerine yığacak.
CHP’nin İç Sesi: Savunma mı, Yeniden Doğuş mu?
CHP, hukuki savunmasını hazırlarken, siyasi reflekslerini de gözden geçiriyor. Parti kurmayları, “mahkeme butlan kararı veremez” diyor. YSK’nın bu süreci başından beri desteklemesi nedeniyle de kurultaya giden süreci eksiksiz olarak tamamlamaya çalışıyor. Ancak bu dava, yalnızca hukukla değil, vicdanla da kazanılacak. Parti, bu süreci bir yeniden doğuşa çevirebilir mi?
24 Ekim, Bir Partinin Aynası
24 Ekim’de görülecek dava, CHP’nin kurultay sürecine dair hukuki ve siyasi tartışmaları netleştirecek kritik bir dönemeç olabilir. Mahkemenin vereceği karar, yalnızca mevcut yönetimin meşruiyetini değil, partinin iç dengelerini ve muhalefetin genel stratejisini de doğrudan etkileyebilir. İptal, kayyım, ret ya da erteleme gibi olasılıkların her biri, farklı siyasi sonuçlar doğurabilir. Bu süreç, CHP’nin kriz yönetimi kapasitesini ve kamuoyuna vereceği birlik mesajını test edecek.
Sonuç ne olursa olsun, parti içi demokrasi ve kurumsal güven açısından kalıcı etkiler bırakması muhtemel.