MHP lideri Bahçeli Ekim ayındaki el sıkışmayla başlayan süreçte hangi iradenin sözcülüğünü yapıyorsa, o irade, Erdoğan'ın CHP'li belediyelere operasyonla kendisini gösteren yeni anayasa veya baskın erken seçim stratejisiyle ortaya koyduğu , artan otoriterlik eğilimini sergilemesine neden olan irade değil. Yani Bahçeli ve Erdoğan esasında başka gündemlerin peşinde.

PKK'nın sembolik silah yakma seramonisinin ardından Bahçeli'nin yaptığı "tarihi" açıklamada Erdoğan'ı süreci sahiplenmeye çağırması ve ardından Erdoğan'ın Cumartesi günü büyük beklenti yaratılan konuşması önemli ipuçları veriyor.

Devletin başı olarak kendisine "verilen" görevi yapmak durumunda kaldığı anlaşılan Erdoğan, o konuşmasında "yaparım ama benim bildiğim gibi yaparım" mesajı vermiş gibi görünüyor. Konuşmadaki "ümmet" vurgusu, Türk, Kürt ve Arap birlikteliğinden söz etmesi, "Bundan sonra biz yola Cumhur İttifakı olarak AK Parti, MHP ve DEM Heyeti olarak yola devam edeceğiz" demesi esasında başta sözünü ettiğimiz "yeniden seçilme stratesjisi"nin kelimelere dökülmüş haliydi. Erdoğan "yeni çözüm süreci" ile ortaya çıkan DEM'li daha geniş ittifakı yeni anayasa ve yeniden seçilme stratejisinin bir parçası haline getirme arzusunu dile getiriyordu. Ama o işin öyle olmayacağı kısa sürede anlaşıldı.

DEM'den peş peşe açıklamalar geldi, DEM'in Cumhur İttifakı'nın bir parçası olmadığı ve olmayacağı, söz konusu ittifakın "süreç"le sınırlı olduğu Eş Genel Başkanlar ve parti yöneticileri tarafından peş peşe dile getirildi.

Erdoğan şimdi bir seçim yapmak durumunda görünüyor. "Bu bir al ve süreci değildir" derken öte yandan bir adım atmak zorunda. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "tam da" bu döneme denk gelen Selahattin Demirtaş ve diğer hükümlüler hakkında verdiği "hak ihlali" kararını üzerine avukatlar tahliye talebinde bulunmuşlardı. Bu hafta mahkemeden bir karar açıklanması bekleniyor. O karar "sürece" dair pek çok kesimin daha karar vermesine yardımcı olacak gibi görünüyor.

Erdoğan'ın "dümeni" kendi istediği yere çevirme istediğinin önünde 2 önemli buzdağı engel gibi görünüyor. Bunlardan ilki MHP lideri Devlet Bahçeli. MHP'nin tamamı demiyorum çünkü bu sürecin MHP tabanında bir hareketliliğe sebep olduğu da ortada ama bu başka bir yazının konusu. Bahçeli Erdoğan'ın "bildiğim yoldan" tercihine her an, "O zaman o bildiğin yoldan tek başına ilerle" çıkışı yapabilir. O durumda Bahçeli'nin arzu ettiği "terörsüz Türkiye" erken seçimle iktidara gelen yeni yönetimin masasındaki ilk madde olur.

İkinci buzdağı ise Selahattin Demirtaş. Geçmiş yerel seçimlerde Öcalan'ın "Kürt seçmen tarafsız kalmalı, 3'üncü yol olmalı" çıkışına Demirtaş hatırlanacağı gibi "gerekirse bağrımıza taş basacağız" diyerek karşı çıkmış, HDP seçmeni büyük oranda Demirtaş'ın yolundan ilerlemişti. Eğer Demirtaş Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda tek bir kazanım olmadan bu sürecin yürütülmeye çalışıldığı bir noktaya gelinirse, "bu onurlu bir barış değildir" çıkışı yapabilir... Bu durumda Erdoğan'ın kendini yeniden seçtirmek için cephanesinde başka hangi mühimmatın kaldığını düşünmek gerekir. Kuşkusuz bu yeni süreç en fazla Erdoğan'ı köşeye sıkıştırmış durumda. Göreceğiz.