Toplum, siyasal temsilcilerinden güvenilir olmaları ve siyasal tutarlılık ister. Güvenirliliği de dürüstlük, gerçekçilik, samimiyet gibi unsurlar oluşturur. Bir nevi, kişilerin ahlak ve etik tanımıdır. Ancak siyasal partilerdeki etik anlayışı kişisel etik anlayışından farklılık gösterebilir. Siyasal bilimcilere göre, kişisel etikteki kimi davranışlar siyasal etiğin ilkelerine de zarar verebilir. O nedenle bir kez daha önem kazanan siyasal etik, demokratik bir ortamda seçilmişlerin davranışlarını belirler, seçmenlerin de sisteme olan güvenini sağlar.
Türkiye’de seçilmişlerin son dönemde rozetlerinin değişmesi, siyasal etik tartışmalarını da beraberinde bir kez daha gündeme getirdi, çünkü ülke bunları daha önce de yaşadı. Rıfat Özcan’ın saptamalarına göre, 12 Eylül darbesi sonrası hazırlanan anayasada, partisinden istifa edip başka bir partiye giren vekilin üyeliğinin düşmesi meclisin salt çoğunluğu ile söz konusuydu. Ancak bu “yasak” 13 yıl dayanabildi ve 1995’te anayasa değişikliğiyle, transfer vekilliğin düşme şartı olmaktan çıkarıldı.
Zaten siyasetçileri yasaklar bağlayamazdı. Değişiklikten sonraki bir yıl içinde kurulan 19 “hülle” partisiyle anayasadaki boşluktan yararlanılarak yasak aşılır. İstenilen parti ile birleşmenin yolu açıktır. Bu partilerin ömürleri, bir ila üç hafta arasında değişir. Hatta birden çok parti, bir araya gelip seçim ittifakıyla mecliste grup kurma ya da seçim barajını aşma taktiğini de hayata geçirir. Bazılarının adı bir çatı altında değişiklik gösterir. Bazı vekiller ise parti değiştirme rekoru kırar. Bir vekil, altı transferde iki kez aynı yere dönerek dört parti rozeti takar. 1977’de yaşanan en önemli olaylardan biri, Ecevit’in hükümeti kurabilmek için 11 milletvekilinin transferini yaptığı ve siyasal tarihe Güneş Motel olayı diye geçen gelişmedir.
Transferler, sadece vekillerle kalmadı. Günümüzde, belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine kadar ilerledi. Bir örnek, Aydın Belediye Başkanı’nın 23 yıllık partisine elveda deyip, beraberinde üç ilçe belediye başkanı ile iktidar partisi saflarına geçmesidir. Belediye sayfasında ayrıldığı ve yeni katıldığı partinin adının anılmaması da dikkat çekicidir. Rozet töreninde yaptığı konuşmada “AKP ailesinin yeni bir üyesi” olarak, “alnım ak, başım dik” der.
Aynı törene üç ilçe başkanı dışında farklı illerden beş ilçe belediye başkanı daha AKP ailesine katıldı. AKP ailesine son katılan 17 yıllık partisini bırakan Beykoz Belediyesi Başkan Vekili oldu. Başkan Vekili, transferinden duyduğu memnuniyeti, “Yeni ailem, beni kucakladığınız için çok teşekkür ederim” sözleriyle ifade etti. Komiktir ki iki siyasi şahsiyet geçmişte yeni ailesi için hiç de iyi şeyler söylememişti.
Partiler arası transferler dışında belki de daha önemlisi gündemde olan bir başka sorun, kimisi tutuklanan kimisi transfer edilen ana muhalefetin parti içindeki, kaba deyimiyle, güç çatışmaları oldu. Henüz transfer olmak yerine kendi deyimiyle -her ne demekse- “çağrı heyeti”, kamuoyundaki adıyla “kayyum” Gürsel Tekin, dolaylı da olsa “aile”den söz etmekten geri kalmadı. Zira partideki kardeş kavgasıydı. Kardeşler de ailenin bir bireyi olduğuna göre, kayyum için bu kavganın bitirilmesi gerekir. Namus önemlidir: “Cumhuriyet Halk Partisini muhafaza etmek, korumak benim ve arkadaşlarımın namusudur.”
Aslında bu tartışmaların fitilini ateşleyen Tekin’in eski genel başkanıydı. Tartışmalar, ana muhalefet partisinin eski genel başkanının, kurultayını doğrudan olmasa bile şaibeli olarak ilan etmesiyle hızlanıp, arşa kadar çıktı. Gerçi onun için aile pek kıymetliydi. Beraber börek yaptığı, kurultayda Özel’i azarlayan aileden bahsetmiyorum. Çalışanlarına maaşlarını ödeyemediği için de gündeme gelen KRT televizyonuna çıktığında, ertesi gün üstüne atlayan devlet televizyonundaki yayında hançerlendiğini de söyledi. Her ailede olduğu gibi partisinde de -hâlâ öyle hissediyorsa- tartışma olabileceğine dikkati çeken “dedeye”, “Hangi aile?” diye sorulabilir.
Hangi aile? Kendisinin “dede” rolünü üstlendiği, yandaş ekranlarda kurultayı şaibeli ilan ettiği aile mi? Yaklaşık üç yıl önce, partisine katılım toplantısında yaptığı konuşmada “Kibir ve öç alma duygusundan arınacaksınız” sözlerini unutmuşa mı benziyor. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.
Aile gibi kutsal kavramların arkasına sığınılarak sorunlar çözülemez. Transfer ya da siyasal tutarlılık, etik gibi kurumların yaşatılabilmesi için yapılacaklar beş aşağı beş yukarı belli. Örneğin, siyasetçinin ilişkilerinin nelere yol açabileceği ihtimaline karşı, mal bildirimi meselesinin ciddiyetle uygulanması sağlanmalıdır. Siyasetçi şeffaf olmalı ve hesap verebilmelidir. Bu beraberinde, rüşvet ya da hediye kabul etmemeleri gerektiği gerçeğini beraberinde getirir. Elbette gerçek bir demokraside.
Bunların gerçekleşmesi için umut var, bir de güzel bir söz: “Kimse anne ve babasını seçemez, ama ailesini seçebilir.” Ancak bu seçimin “koruyucu aile” seçimine sürüklenmemesi gerekir.
Not: “Aileyi hedef alan” televizyon dizilerine “göz açtırmayan” kuruluş buna da el atar mı, atar.