Çocukluk yaşlarının şarkısıdır. “Baltalar elimizde, uzun ip belimizde / Biz gideriz ormana, hey ormana.” Çocuklara ormanlarda kesilecek ağaçların yaşlı olması gerektiğini de vurgular bu şarkı. Ama bazılarına göre, bu bilinçaltına yönelik “gizli kodlar” içermektedir. Nitekim 2005 yılında müfredattan çıkarılır. Yerini, “Mangallar elimizde, çakmaklar cebimizde / Biz gideriz ormana, hey ormana” şarkısı almasa da gerçek budur.
Geçen hafta sonu, haber bültenlerinin tümünde Seyitgazi, Bursa ve Karabük’te mahallelerin, köylerin boşaltılmasına yol açan ve uzun süre söndürülemeyen, diğer illerde de görülen orman yangınları yer aldı. Beşi orman işçisi, beşi AKUT gönüllüsü 10 kişinin ölümünü, diğerleri izledi. “Şehadet şerbeti içtiler” gibi hamasi nutuklarla toprağa verildiler. Seyitgazi’deki bu ölümler gerekli dersi vermemiş olacak ki yangına müdahaleye gidenlerin ekipmanı; başlarda sadece sırtlarında “OGM” yazan tişörtle, salgın döneminden kalma gibi görünen maskelerdi. Sonra ya akıllar başlara geldi ya da eleştiriler artınca yangına mukavim kıyafetler ortaya çıkarıldı.
Bir reklamda taklit ürün satan adam şöyle diyordu: “Eğitim şart.” Kesin her alanda. Ama nedense orman işçilerinin eğitimine önem verilmedi. Mesela Buca Orman Eğitim Merkezi ile Belek Yangın Üssü kapatıldı. Ormancalar Derneği Başkanı’na göre, çalışanlar küstürüldü, meydan liyakatsiz insanlara kaldı. Eğitim alamayan orman işçileri alevlere teslim edildi. Bu arada o araziler ne oldu tahmin etmek zor değil.
Bundan çok değil dört ay önce Ormancılık Haftası’nın yıldönümü vardı. Su verimliliğini artırma zirvesine denk geldi. Su verimliliği konuşuldu ama orman yangınlarına verimli müdahaleden söz eden olmadı. Seyitgazi’nin bağlı olduğu Eskişehir’in valisi bir açıklama yayınladı. Daha yeşil bir Eskişehir dileğinde bulunup, “Devletimiz maddi ve manevi desteklerini esirgemeyerek Orman Teşkilatımızı ekonomik imkânlar nispetinde desteklemekte, ellerinden geleni yapmaktadır” dedi. “Ellerinden gelen” görülüyor ki yeterli olamadı.
Orman yangınlarında en çok şikâyet edilen konulardan biri yeterli hava desteğinin sağlanamaması. Açıklamalarda; şu kadar uçak, şu kadar helikopter, şu kadar personelle mücadele ediliyor deniliyor mutlaka. Ama bölgelerdeki muhabirlerin söylediği aynı. Uçak ve helikopterle müdahalenin gerektiği gibi yapılamadığı. Hâlbuki yalanlama merkezinin iddiası, yangınlara 11 dakikada müdahale edildiği yolunda. Geceleri ise gece görüşlü beş helikopter olmasına karşın, böyle bir girişimin çok riskli olduğu vurgulanıyor. Uçak demişken, THK uçakları kullanılamıyor. Hacizli. Acaba kurucusuna olan sempatiden mi çözümsüzlük, uçağa ihtiyaç varken. Uçak gibi cepte olmayan arazözlerin de yetersiz olduğu iddia ediliyor. Kara mücadelesinde kara mizah gibi, tomalar bile kullanıldı üniversitelerin kapalı olmasından mı nedir?
Eleştiriler konusunda elbette iktidar ve kuruluşları çok hassas olacaktır. Ama sadece iktidar değil, iktidarın destekçileri de hassas. Hatırlardadır. Bodrum, Marmaris yangınlarında bir televizyon kanalının alandaki canlı yayını partililer tarafından basılmıştı. O kişiler hakkında dava açıldığına ilişkin haber ancak üç yıl sonra gelebildi.
Eleştiriler için hassas olan iktidarın aslında ormanlar konusunda çok hassas olduğu tartışılabilir. Ama hiddetlidir. Gezi Parkı olayları; kesilmesi için işaretlenen, sonra kökünden sökülüp yeniden dikilseler de konu bir anlamda “ağaç meselesi”dir. Ağaç meselesi sürer. Yine de iktidar, orman konusunda iddialıdır. 19 yılda 5 bin 400 fidan değil ağaç dikilmiştir. Yapılan eleştirilere verilen cevap ise çok serttir. Parka sahip çıkanlar çapulcudur. Bir üniversitenin ormanının yok edilmesine hayır diyen öğrenciler çok istiyorlarsa gidip ormanda yaşayabilir.
İktidarın yeni ortağı olup olmadığı tüm açıklamalarına karşın tartışıla gelen DEM, enerji ve orman alanlarındaki özelleştirme uygulamalarının sonuçlarının değerlendirilmesi, yangınlarla mücadelede kamusal kapasitenin zayıflamasının nedenlerinin araştırılması için Meclis Başkanlığı’na araştırma önergesi verdi. Gerçi sonuç tahmin edilebilirdi, nitekim öyle oldu: “… oylarıyla.”
Ormanlar gitti. Peki, yanan evler ne olacak? Kira yardımı yapılacak mı, düşük faizli konut kredisi sağlanacak mı, hayvancılıkla uğraşanlara bu olanaklar tanınacak mı? Yeni yapılacak veya yangına hassas yerlerdeki evlerin çatıları, kapıları, pencereleri yine ahşap mı olacak? Yetersiz koordinasyon yerine afetler için bir bakanlık kurulmalı mı? Keşke cevapları bir an önce verilebilse.
Bursa’nın Yıldırım ilçesindeki yanan alanın madenlere açılması için çoktan “ÇED gerekli değildir” raporu alınmış. Bu tür haberlere hazırlıklı olmak gerekir. Mesela Atatürk Orman Çiftliği’ndeki arazinin eski bakanın üniversitesine verilmesi gibi. Yeşil ve yeşili sevmek deyince akla birçok şey geliyor ister istemez. Bu sevgi asla doların yeşil rengi olmamalı. Fatih Sultan Mehmet gibi ormanın yeşilini sevmek olmalı. Ağaçların çığlığını duymalı.
Not: Bu yazıda yapay zeka kullanılmamıştır